Lazkiye, Tartus sokakları, köy meydanları, hayvanmışçasına telef edilen cesetlerle dolup taştığında, “Kalaşnikof”ların parçaladığı, o minicik bebeklerin, çocukların, genç kızların, erkeklerin, yaşlıların masum yüzlerinden, kurşunlanmış bedenlerinden akan kan, barut, yakılan ceset kokusu, arşa uzandığında;
sanki Kahramanmaraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, …, …,Bahçelievler’de lambayı yakıp “ sahura kalktı sansınlar, oruç tutmadığımızı söylemeyin “ tembihini ya da lambayı söndürüp “ses çıkarmayın“ talimatı sonrası “bizim evde, işaretlendi mi ?”yi konuşan tedirgin ebeveynlerin, kapının çalınmasıyla panikleyen çocukların, acımasızca katledildiği, Madımak’ta 37 insan, gözlerinin önünde yakılırken, bir Allahın kulunun yardım etmediği o vicdansız anlar, ağıtlardaki o bildik, tanıdık çaresizlik; geçmişinde katliama maruzluk bulunan her yerde , her evde, bir kez daha yaşanırken;
vekalet güçlerinin taşeronluklarından dolayı yok etmek istemedikleri; evrensel değer ve yargılardan, bilimsellikten uzak; Uygur, Çeçen, Kafkas, Pakistan toplamalı; Cihadistlerin; motosiklet ve Toyotalarla cirit attığı;
halklarının refahını, mutluğunu hiç mi hiç umursamayan, ölene dek iktidarda kalmak için; şeytanla işbirliğinden kaçınmayacak; adı Beşer, adı Hüseyin, adı Hüsnü, adı Colani , adı Binyamin, adı Hakan; isimleri değişse de; hamaset, nefret argümanlarıyla farklıları birbirine öldürtme, kırdırtma vizyonunu değiştirmeyerek vahşeti, katliamı kader kıldıkları Ortadoğu coğrafyasına hükmeden “otoriter, totaliter liderlerin; ALFA çağında dahi terk eyletmedikleri; cesetlerin üzerinde tepinilen, ortaçağın akıldışı kısasa kısalığının sonucu kitlesel katliamlara, geçit vermeleri karşısında;
önleyebilecekken seyr eylediği katliamlara, kana, dehşete, doymayan dünyada; ilahi adaleti bekleme zorunda bırakılmanın kahrında; Hz. Ali’ye “ en tehlikeli düşman, bize benzeyip de bizden olmayandır” dedirten, ‘ acaba nasıl bir ihanet ağı, nasıl bir merhametsizlik, nasıl bir adaletsizlikti’ diye de, düşünebilinecektir.
Mezhebi, kökeni, dini , cinsiyeti farklı, yaşam hakkı kutsal; hiç bir insana revalığına razı olunmayacağından, herhangi bir yerde; Bosna’da, Gazze’de, Ruanda’da, Nijerya’da, İspanya’da …, …, ; yapılan katliamlara karşı çıkararak, mazlumun yanında duranda, mezhebdaş da, her insanda travma, isyan, keder, öfke yaratmamasının, göz yaşı döktürtmemesinin anormallik kabullenileceği; bir gece vakti, iki bini (2000) aşkın Alevinin katlinin, normalleştirilmemesine kızarak, mezhepçilikle suçladıklarına yıllarca mezhepçi davranmış;
ödediği vergilerle devletinin arka çıktığı, maaş ödediği Cihatçıların Suriye’de ki katliamlarına, tepki gösteren Alevi ve CHP’li vatandaşları için alenen pogrom çağrısında bulunmasına karşın, hakkında soruşturma açılmayarak, Türkiye’de mevcut hukuksuzluğun, ayrımcılığın ifşasına da katkı sunmuş; Yeni Şafak’ın “kılıç aslan”ı İsmail gibi İslamcı, faşist akımın “aydın! “ temsilcileriyle, iktidar yandaşlığında Nirvana ulaşmışlar hariç;
katliama uğrayan Esad karşıtları ve cihadistler – yönetimde görevi bulunmayan; bulunsa bile hukuk önüne çıkarılacak medeni bir yol varken– iktidarı ele geçirince “Esad kalıntılarını imha” bahanesiyle; kameralar önünde; çocuk, yaşlı, genç demeden silahsız, sivil Alevileri kurşunlar, sırtladıkları genç kızları kaçırır, kadınların ırzına geçerken;
yıllardır oylarını çantada keklik saydıkları, ta Osmanlıdan, vatanlarında, hep katliamlara uğramış Aleviler sayesinde, makama, mevkiye, servete kavuşan geçinme kapısına evrilen siyasi yapılarda, STÖ’leri ve derneklerde, yönetim kurullarına, milletvekilli, belediye başkanı ve meclis üyeliklerine seçilenlerle;
çöktükleri ama haklarındaki nefret söylemlerini caydırıcı pozitif ayrımcılık için dahi kıllarını kıpırdatmadıkları Aleviliğin rantını ailece yemeyi, kimseye kaptırmayan onca …, …, …, Timisiler, Günerler, Ağbabaları, Yıldırımlar, Seymanlar …, …, …, Moğultaylar;
Cezayir savaşında, aydınlığın gereği Cezayirlilerin, bağımsızlıklarının yanında saf tutmuş Satre, Beauvoir, …,’ gibi barış severliklerine hiç tanıklık edilemeyen sabah akşam ekranlarda insanı, haklarını ağızlarından düşürmeyen medya mensupları, aydınlar, sanatçılar;
arkalarına geçip laikliğin güvencesi diye pışpışlayarak en kritik dönemlerde, sahaya sürerek ezilmelerini, öldürülmelerini izledikleri; Anayasal gösteri hakkını kullanarak Suriye’deki katliamı protesto eden Alevilerle, demokratik ülke sevdalısı Türkiyelilerin, yasını paylaşmak için meydanlara çıkıp yürümedikleri gibi;
rahat koltuklarında, bayıldıkları Stoacı Marcus Aurelius’un “hiçbir şey yapmayarak da adaletsizlik yapabilirsiniz “li aforizmalarını okuyor, olacaklardır.
İyi de Gazze’de siviller katlediliyor diye göz yaşı döken cicili, bicili hümanistlerin; Suriye devletini ele geçirmiş Cihadistlerin tarihsel intikam ve ganimet dürtülü Alevi katliamını, mezhepleri farklı diye “Netanyahu’dan beter soykırım fantezileriyle “ karşılamalarını da göremeyen Matmazeller, Mösyöler ! ‘sustunuz diye sıra, size de gelecek kaygınız olmasın!
Lakin, görmezden gelinen, tarihsel döngünün defalarca öne serdiği, cehaletin gölgesinde eşit yurttaşlığın kavranmadığı, özgür bireyin, demokrasinin esamesinin bulunmadığı bir diyarda; farklı ve muhalif olmasan da; ‘benden, senden’ ayrımcılığında, duygusallığını, duyarlılığını yitirmiş, ahlakı da çürütmüş, bu çıkarcı toplumda;
yalılarda, rezidanslarda otursan, ordan oraya saf değiştirsen de, dışarıya adımını attığında, farklı giyindiğin, farklı mekanlara takıldığın, bir cafe’de kahve içerken ya da Mattia Ahmet Minguzz gibi pazarda alışverişteyken “yan baktın, koluma değdin”lı sudan sebeplerle saldırıya uğrama, hayatından edilme ihtimalinde; huzurlu, keyfli bir hayat sürdürme olasılığın, söz konusu değildir.
Ki, geçmişi, katliamlar, darbeler, tehcir, faili meçhul cinayetler yüklü ülkelerde, kitlesel katliam, taciz, tecavüz suçunu işleyenlerden hesap sorulup, cezalandırılmadığından, katilleri ellerini, kollarını sallayarak utanmadan dolaştıran adaletsizliğin – …, Ermeni Techiri, …, Ağrı, Dersim,…, , Bahçelievler, Kahramanmaraş , …, …, Madımak, …, Roboski, …., Gezi,…, Suruç, …, Ankara, …, …, – katliamların, tekrarına yol açtığını, hiçbir kurum, örgüt ve bireyin de; gaddarlığını, zulmünü sergilemekten çekinmediğini, bilmenin zamanı da çoktan geldi, geçiyor bile.
Hem, ne kadar sabunlanırsa sabunlansın; kontrol edilemeyeceklerini; beş, altı yaşındaki Alevi çocuklara “aranızda önce kimi öldürelim” tercihini yaptıran canavarlıklarını kanıtlayan, 6 Mart Alevi Katliamını gerçekleştiren;
dinen caiz cennet, ganimet, yağma ve “hâkimiyetiniz altında olan esir alınmış kadınlardan kâfir eşleri olanlar, onları esir alanlara helaldir…” vaatleriyle; İslam’ı yayma cihadında; mezhebi farklı bir Müslüman’ın, dini farklı bir Hıristiyan’ın kafasını kesmekten hicap duymayan, fanatik zihniyetle yetiştirilen IŞİD, DEAŞ, El Kaide,…, …, barbar kavim liderlerini, militanlarını;
kadın haklarından, kardeşlikten, …, …, …, yana demokratik yapıyla bağdaştırmanın imkansızlığını gerçeklikten kopuş, post-truth’lu dünyanın, Avrupa’nın, ABD’in ve Türkiye’nin algılaması için; daha kaç milyon insanın katli gerekiyor?
Şimdi, neredeyse nüfusun %15’ine tekabül eden; istikrasız ülkelerine dönmeyecekleri kesinleşmiş Suriye’li, Afgan’lı, Kafkas’lı…, …, Somali’li göçmenlerin topluma entegre edilmemesinin, başa bela sorunlara yol açacağını da iteleyen, katliamlara, her türlü Nepotizme daima tepkisiz kalmış konformistlerin bile birlikteliğini engelleyen,
çözülecek sorunları çözdürmeme misyonlu, yılları boşuna harcatan zehirli dilleriyle mezhepleri, etnik, cinsiyet farklılıklarını oya tahvil eden siyasiler, kanaat önderleri şayet yaşamın, çatışmaların, dışına çekile bilinirse … yeter ! ülkenin geleceği de dahil hiçbir şey beni ilgilendirmiyor, modundayım mı diyorsun ?
Peki, o zaman çakra temizliğine girişip Barış, sukut içinde bir vatan… yarın için; en azından Hz. Ali ‘nin dediğini “Bir zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun !”, bunu, yapabilirsin değil mi?
12.03.2025
Rukiye-Gülsen FEROĞLU