Fikirlerin İktidarda Üzülme Suphi

Gülsen Feroğlu

Anlayabilmek de öyle mümkün… öyle de imkansızken…uğruna candan olunan, cinayetler işlenen özgürlük; belki de insanoğlunun kendi yarattığı kutsala kaygısızca dokunduğu ânda başlayandır. “Özgürlük” demiş Freikops’a öldürtülen Rosa Luxemburg da “daima farklı düşünenin özgürlüğüdür.“

Dünyanın neresinde olursanız olun, oranın mevcut sistemine egemenler; ötekileştirdiklerinin, onlarca muhalif
Rosaların işkenceden geçirilmesini, öldürülmesini meşrulaştıran ideolojilerini eğitim, öğretim, propagandayla en ufak hücreye nakş ede ede, şiddeti hâkimiyetlerinin aracı kılmaktan çekinmemişlerdir.

İşte demokrasiyi, özgürlüğü, bireyi kutsayan bugünün medeni toplumu da şiddetle gelen onlarca vahşetin üzerinde yükselendir.

Şimdi, bu medeni toplum Marsa koloniyi, “Grinin Elli Tonu”nu, “Bırdman”ı konuşa dursun, çağdışı bir vahşetin kıskacında; sokakta yanından geçip gittiğinizin, taksisine, dolmuşuna, otobüsüne bindiğinizin, AVM’de, lokantada karşılaştığınızın, alışveriş yaptığınızın, komşunuzun, güvendiğiniz babanızın, annenizin, sevdalınızın, arkadaşınızın bir ânda Azrail’inize dönüşmesi öylesine sıradan, öylesine de gündeliktir ki.

Ölümün her ân karşılaşabilecek bedavalığı, “sıra hangimizde”nin ürküten bilinmezliğiyle raksa tutuşmuş Türkiye’de.

Herkes kesinlikle de bilir ki; binlerce vatan evladı bir bayrak gibi nesilden nesile; bir TV dizisinde seyrettiğini uygulayan; DNA’sını yok etmek için can havliyle yüzünü tırmalayan Özgecan’nın can çekişirken bileklerini kesecek soğukkanlılıktaki Suphi Altındöken, babası ve arkadaşının erkek egemen zihniyetini taşımaktadır.

Kendinden farklıdan, güçsüz gördüğünden, azınlık bildiğinden istediği biatın tezahürü şiddetin, katliamların nedeni erkek egemen zihniyet; asırlardır “ üzülme sen Suphi kardaşım; içerdesin ama fikirlerin iktidarda,” flamasıyla dalgalandığından; 12 Eylül 1980 öncesi Maraş’da, Çorum’da, sokaklarda, duraklarda öldürüldü adı; Veysel, Fevzi adı; Aytül, Recep, tam 5000 kişi.

1990’larda faili meçhul bir cinayettin hayatından ettiği tam 17 bin kişi adı; Musa, Vedat adı; Savaş, Celal…12 yaşında bedeni kurşunlanan Uğur Kaymaz, Nihat Kazanhan…19’unda linç edilen Ali İsmail Kokmaz…16’sında sokakta yürürken kar maskeli birinin pompalısıyla vurulan Barış Yıldız….

Devletin erkek, kız yetiştirme yurtlarında, Pozantı, Şakran cezaevlerinde tacize, şiddete uğrayan 14,15 yaşında çocuklar… 70, 80 yaşında huzurevlerinde dövülen yaşlılar…Bahşiler köyünde korucu, asker 8, Mardin’de 26 erkeğin tecavüz ettiği 17’sindeki Z.M, 13’ündeki N.Ç… 25’inde Beyoğlunda öldürülen travesti Çağla…Adı: Münevver Karabulut (17), adı: Nuran Dutlu (21), adı: Hüsne Aslan (23)….adı;… adı;… adı;…

Yaz, yaz bitirilemeyecek, hep gücü elinde bulunduranın yaptığı katliamların, şiddetin kurbanı on binler. Ve sadece kadın olduğu için öldürülen Özgecanın katlinde artık “dolmuşta tek yolcuda olmamak lazım ”da diyerek “o da öyle giyinmeseymiş, böyle yapmasaymış”lı “âmâ”lara da sığınamayacağından suçüstü yakalanan Türkiye.

Peki, 26 yıl önce “ne tatlı”yla yanağına buseler konulan onlarca Suphi, kartopu oynadı diye Nuh Köklüyü (46) öldürecek psikopatlıktaki Serkan bebeklerden; nasıl oldu da; yakalanmasalar kaldıkları yerden hayatlarına devam edecek canavarlıktaki katilleri, yarattı; bu cennet vatan.

İnsanı şekillendiren ülkesinin resmi ideolojisi, gelenekleri, eğitim, öğretim, aile, arkadaş, iş, çevresi benzeri faktörlerse; 1910’da, 1920’de, 1960’da, 2015’te yani dünde, bugünde hep nerden, kimden geleceği tahmin edilemeyecek bir şiddet sarmalında debelenmiş Türkiye’de doğmuş Suphiler, Serkanlar, Samastlar,….,… bazen devletin silahlı gücü polisin, askerin, bazen bir erkeğin, bazen bir öğretmenin, patronun bazen babanın, annenin, ağabeyin bazen de bir örgütün, bir partinin şiddetinin illaki şahididirler.

Katilliği hafifletecek “sağcıydı”, “solcuydu”, “PKK’lıydı”, “emri uyguladı”, “devleti yıkmalarına göz mü yumsalardı”, “kader mahkûmu”, “namusu için öldürdü”, “Münevver’nin de ne işi vardı oğlanın evinde”li kılıflar bula bula, kazara cezalandırılmışları da af ede ede katile, kötüye, yolsuza bir şey olmadığının, bir arada gayet güzel yaşandığının da tanığıdırlar.

Tanıklık ettikleri ırkçı ideolojisine üst kimlik seçtiğinden güçlenmiş Türklüğün, Sünniliğin hâkimiyetindeki ulus devletse; “Türksün, Sünnisin sen”, “başını aç” dayatmasına “evet” demediğinden sevmediği her Kürt, Ermeni, Rum, Alevi, Süryani, Hristiyan, solcu, devrimci, başörtülü mütedeyyine nefretini yalnızca tehcir, sürgün evinden, vatanından etmek, tutuklamakla göstermemiştir.

Kendinden saydığından yeteneği, bilgisi, çalışkanlığıyla değil olanaklarını peşkeş çekerek zenginleştirdiği, makam, mevki edindirdiği Türk, Sünni,

Seküler vatandaşlarının; tehdit algıladığı her ötekiye, muhalife yaptığı, yapacağı şiddete, linçe, katliamlara da izin vermiştir. Onun için boşuna değildir; halkın kendine hizmetini esas alan “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir”in izinde onlarca Mehmet Ağarın, Alaattin Çakıcının; Veli küçük, İbrahim Şahinin “Türkiye seninle gurur duyuyor ”la taltifi.

İdeolojisi, ırkı, rengi ne olursa olsun her insanın kendini ifadesine, yaşam hakkına saygıdansa her alandaki ayrımcılığı, tarafgirliği yüzünden vatandaşlarını birbirine düşman ederek barışı, sevgiyi dinamitleyen ulus devlette; “biraz erkek ol” çıkışlı , “kodu mu oturtacak”lı şiddetin makbullüğünde.

Evde, işte, okulda, cafede, sokakta, Mecliste sonu kavgaya varmadan seviyeli bir tartışmanın olanaksızlığında; karşı görüşten diye taş, sopa, bıçak, silah, baltayla, ortadan kaldırmak amacıyla insanların birbirine saldırdığı bu ortamda ne Fırat Çakıroğulları, ne de Nurullah Semolar masum kalamayacaktır.

Ve, ve, ve “Erkeklere allahın emanettir”yle kadına; kendi başına bırakılsa hata yapacak, namusu elden gidecek yarım akıllı muamelesiyle, cinsiyet ayrımcılığının da başını çeken devlet, kadına şiddetin de tetikleyicisidir.

Vatandaşının nasıl giyinmesi, düşünmesi, yaşaması gerektiğini tebliğ eden despot devletin; izdüşümü ataerkil ailede erkek de, kendini kadının sahibi sanır. % 79’unun SSK’sız, asgari ücretsiz evde eşe, çocuğa, akrabaya hizmetle istihdam edildiği Türkiye’de, kadın da; erkeğin suçu savunmasındaki “ kimseye yar etmem”, ”seviyordum öldürdüm” ünü içselleştirmiştir

Servetin %70’nin %7’lik kesimin elinde toplandığı eşitsiz ilişkiler ağında; her alanda demokratikleşmeden, kadına ekonomide, siyasette pozitif ayrımcılık tanınmadan önüne geçilemeyecek Kadın cinayetleri mi? Kadının kıyafetini, makyajını bağırmamasını , bağırmasını tahrik unsuru sayan, katillerini iyi hal indiriminden yararlandıran, “koca eşini zorla öpebilir” kararıyla erkeğin kadına tahakkümünü yasal zemine oturtan Yargıtaylı ulus devletin, kendine yakışanı giymesinden başka bir şey değildir.

Her sarsıcı, her utanılacak olayda kötülüğün kaynağını üç, dört sapkında bularak rahatlayanların Türkiyesinde; Kadın cinayetleri mi? Bastırılmış cinselliği “ annesinin dizinden….”, ottan, b.ktan tahrik olup bebeğe, engelliye, hayvana tecavüz edecek kadar çığırından çıkarılmış “ ama o saatte… yalnız… mini etek” diye diye kadınların “arandığı” arka planına işlenmiş madde in Türkiye imalatı erkeğin de kendine yakışanı giymesidir.

Heyyyy Amcası !!!!! !!! eli, ağzı çocukluğundan beri gösterdiği pipisindekilerin; günde en az iki defa “ellerinin kiri” kadının cinsel organını andıkları “am.. k” , “ananı, avradını s…. ” , “ oha, s..keydin bari” küfürlü; kadına şiddet uygulanan “Fatmagül’ün suçu ne”, “Karagül”, “Paramparça” dizilerinin reytinlerde birinciliği elden bırakmadığı, 2 eşini öldüren bir erkeğin evlilik programına katıldığı Türkiye’de; kadına şiddet, tecavüz zaten de factodur.

Avuca alınan bir kuşun titrekliğinde her gün “başıma ne gelecek “in hızlandırdığı adımlarla… hiçliğin ortasında… “Bir kelebek ağrısıydı / vakit dardı / mevsim hicazdı / yetişmem gereken bir ölüm / kaçmam gereken bir hayat vardı”lı kadınlarıyla; Yorucusun sen Türkiye … bir o kadar bıktırıcı…. bir o kadar da gidilesi…yıkılası…

Gülsen FEROĞLU
07.03.2015

You may also like

Yorum Bırak