Halkın Kontrgerillaya Talebi var

Gülsen Feroğlu

Siz savcım siz de, hepimiz gibi hünkarımızın tavrını hiç mi hiç hak etmediğinizde, belki gelmiş baharın da farkında bile değilsinizdir.

Farkına varmadığınız başlangıçını kışa, sonunu yaza kaptırma bahtsızlığındaki baharın; yumurtalısının pek bi nefis olduğu kar altında gövermiş kenger, sung (mantar), helig (çiriş otu) toplayan kadınlar, refüjlere harıl, harıl menekşeler, laleler diken işçilerle, manav tezgahında 30 TL. etiketli kıtır, kıtır erikleri ay sonunda 2,5 TL.’ye alabileceğini düşünüp, nefsini “enayi olmamak”la avutan bir ben farkına varıp, hepsi bana yazılmış gibi gelen “Zıp, zıp zıplarım, benim küçük çayırım…”lı zıpır şarkılarla evde, iş yerinde, dağda, bayırda hoplayıp, zıplasam.

Nihayet hepiniz, Prens William’ın düğünü, seçim, Ortadoğu, çılgın projeli gündemden başınızı kaldırıp insanı sebepsiz bir mutluluğa sevk eden baharı, kayısı ağacının uçuk pembe çiçekleri üzerinde kayan yağmur damlalarında fark ettiğinizde, tek derdimiz de ne giyeceğimizi şaşırtan “hasta eder insanı bu havalar”la kendini bir gösterip, bir kaybolarak bizimle dalga geçen güneşten yakınmak olsa.

Tek derdiniz, her bahar aşık olamayangillerden biri olarak palas pandırasken, direksiyonunda feci halde yakışıklı ben diyeyim Johnny Depp, siz deyin Aston Kutcher’in oturduğu, yarı açık penceresinden hiç İngilizce bilmeyen birinin bile tüylerini diken, diken edecek “Will you be there”in taştığı, kırmızı spor araba yanınızdan süzüle, süzüle geçtiğinde, keskin bir “vay be”yle tutulan nutkunuz olsa.

O andan sonra karşılaştığınız her erkekte bulmak isteyeceğiniz yakışıklılığın tahribatını, yürümeye yeni başladığından kendi sarsak adımlarını takipleyen küçücük bir çocuğun “mu” deyişiyle silip, öyle dertsiz, öyle tasasız dolanırken Wikileaks belgelerine göre 2003 yılından bu yana da AKP’ye karşı “alternatif siyasi güç arayışını yoğunlaştıran” orduyla ” iş dünyası, bürokrasi, medya ve yargıdaki kuvvetli müttefiklerinden “ oluşma “Demokrasi istemiyorum.

Çünkü seçimlerde bu sığ halk yobazları, bölücüleri seçiyor” hinliğindeki “Ergenekon”lu organizasyon dahil, hiçbir şeyin baharın her şeyi şahane olduran gücünü yıkmayacağı yanılgısıyla iyice arsızlaşıp kendinizi çayırlara da vursanız.

Ancak çok geçmeden , aileleri, yandaşları dışındaki siz gibilerin birazcık arsızlaşmasına, neşelenmesine tahammül bile edemeyen, n eredeyse bir asırdan bu yana iktidarı elinde bulunduran hin organizasyonun; üç fidanı idam ettirten, Kürt milletvekillerini yaka paça meclisten attırtan sadistliği kendini gösterecek, bahar coşkusu burnunuzdan fitil, fitil getirilecektir.

Nasıl mı ? Siz baharın rehavetine kapılmışken u luslararası koşullar yüzünden darbe yapamayan onlar da çoktan; suflörleri yargı aracılığıyla daha önce nasıl Anayasa Mahkemesine 367 kararını aldırarak ülkeyi seçime götürmüş, Yargıtay başsavcısı eliyle Kılıçdaroğlu’nu CHP’ye lider yapmış, YSK’ya Cihaner’e milletvekilliği yolunu açtırtarak siyaseti dizayn ettirmişlerse “12 bağımsızın adaylığını veto”yla bir kez daha siyaseti biçimlendirmeye kalkışarak bir anda baharınızı hazanlaştırmışlardır.

Hani bazen insanın içi, içinde durmaz akar da bir, iki duble atılır, bir şarkıya eşlik edilirken en güzel yerinde birden müzik susar keyf de yarım kalır ya işte onun gibi toz, pembe gününüzü, her şeyi berbat etmek için hiç yoktan sorun yaratan “müesses nizamının” hin organizasyonun sadist yöneticileri, hep pusuda beklettikleri yandaşları Azrail’e “hazırlan” talimatını da verdikleri “veto” kararının mükemmelliğinden öylesine de emindirler ki, altına tek, tek isimlerini yazmakta bir beis bile görmemişlerdir.

Öyle hop, hop hoplayacağınıza, yaptırımları, kararlarıyla m utsuzluğu hayatınızın başucu kitabı yapmışlar İbrahim Şahin, Veli Küçük’le gurur duyup nasıl başkalarının da onlarla gururlanmalarını beklemişlerse, Zonguldak’ın, Türkiye’nin de Haberal’la onur duyacağına inanan CHP liderine “Ergenekon davası düzmecedir. İktidarımda bu hukuksuzluğu af çıkararak bitireceğim.

Karanlık olayların gerçek faillerini ben bulduracağım”lı azda olsa daha tutarlı bir misyon yükleteceklerine, Ergenekon sanıklarını gönüllerinin koalisyon ortakları CHP ve MHP’ye payetme taktiğini unutmasaydınız, Kürtlerin güle, oynaya seçime girmelerine razı olmayacaklarını bilir, başıma daha neler getireceklerle teyakkuzda olurdunuz.

Zaten heykel yıktırtan başbakanlı aziz vatanınızdan soğuma sebeplerine bir yenisini ekleten; oy gelsin de nereden gelirse gelsin mantığıyla sağın en baba isimlerinin Demirel tarafından milletvekili listelerine yerleştirilmesini, Ergenekon sanıklarının adaylığını büyük sevinçle karşılamış sosyal demokrat iddiasındaki CHP’lilerin “Meğer halkın kontrgerillaya nasıl da talebi varmış” mesajı baharın iyimserliğini mahvetmek üzereyken aldığınız “veto” kararı da her şeyin üzerine tuz, biber ekmiştir.

Sonuçta günü tuzla, buz eden Güney Afrika’da ki Apartheid yasaları, 50’li yıllarda Alabama’da zencilerle, beyazların aynı otobüse binmelerini yasaklayan yasa, nasıl o hukukun ırkçılığının, üstünsüzlüğünün göstergesiydiyse; Kemal Türkler davasını zamanaşımına uğratan, Hizbullahçıları tahliye eden, miadı dolmuş darbe Anayasası , 301’li TCK, TMK’yla karar veren hin yargının; hem okumuş hemi de yazmış beklim master da yapmış bir değil, iki değil, on bir değil yüzlerce üyesini “hak edecek derecede affedilmeyecek ne günah işledim” yakarışından başka çıkar bir yolda bulamayacak haldesinizdir.

Bir Fransız, Pakistan’lı arkadaşına “Paki” dediği için “ırklar arası eşitlik kursuna” tabii tutulan Prens Harry’li bir İngiliz, İsveç vatandaşıymışçasına öyle baharla coşmak senin neyine be aptalım. Derhal baharı, maharı boş verip her gün ki “Allahım sen bu hukuka, bunca olaya, garipliğe kaldıysa aklıma mukayyet ol” pozisyonuna dön.

Halbuki o kadar aptal da olmadığından; temsilde adalet karşıtı %10 barajını aşmak uğruna insanları yalana, dolana iten, verginle maaşını ödediğin ama lider belirlediğinden tercih bile edemediğin milletvekilini seçmek için üstüne partilere yine verginle para yardımda yapılan bir demokrasiden utanmayanların ülkesinde; bir Mandela, Martin Luther King, Gandi vari toplumsal barıştan, özgürlükten, eşitlikten, AB kriterlerinden yana politikacılar istemekten çoktan vazgeçmemiş miydin ?

Yine de; suçladıkları, hapis yatmış, yatan Kürtlerin ardından giden, gerillaların cenazelerinde saf tutan milyonlarca Kürdü görüp “yanlış olan nedir”i arayacaklarına; asırlık, çıldırtan, inkâr, imha politikalarına “Artık Kürt sorunu yok”la geri dönen Erdoğan, “….KCK’lılar savunmanızı Türkçe yapın, ne var bunda” diyen Kılıçdaroğlu, Engin Alanı “Güneydoğu’da kahramanca mücadele ettiğinden” öven Bahçeli, “Kürtleri emperyalistler kullanıyor” propagandalı Cumhuriyet Güç Birliği, BBP’liler gibi birbirine karşıt gözükseler de sorun Kürt olunca bir araya gelen, “5 bin kişi yürütürüm”, “çakallar”, “bozkurtlar”, “a…..” lı kıytırık şovlu seçim kampanyalarında, birbirlerine hakareti politika sanan torunlu, torbalı liderleri de asla hak etmemişsinizdir.

Yalnızca birbirlerine hakaretten piyasadaki halkın sağlığını tehdit eden “hidrojen peroksit”li incirleri konuşmaya bile vakit bulamayan politikacıları değil, g östericilere ateş açan, gaz bombaları fırlatan güvenlik güçlerinin savaş alanına çevirdiği Diyarbakır’dan, Yüksekova’dan, Van’dan ekranlara yansıyan görüntülerin, Suriye’nin Dera,

Yemen’nin Sana kentinde göstericilere ateş açan güvenlik güçlerinin görüntülerinden farksızlığını da hak etmemişsinizdir.

Size bunları yazdıran “Seni temsil edene siyaset yolunu kapatıyorum, doğru Kandile ” anlamına geldiğinden

Kürtleri terörize edip protestolara sebebiyet vereceğini bile, bile durduk yerde “veto” kararının verildiği gün, göstericilere orantısız güç kullanılmasına itiraz etmeyen ve fakat MGK’sı “Suriye güvenlik güçlerinin halka yaklaşımlarında azami duyarlılık göstermesi gerektiğinin altını çizen, reformların bir an önce hayata geçirilmesi çağrısında” bulunan, tek bir emirle göstericilere ateş edilmesini, operasyonları, onlarca akıl dışılığı sonlandıracak kudretteki sadist yöneticilerin, psikologlara havale edilecek hale geldikleri gerçeği artık önünüzde kapıdır.Duvardır.

Klavye başında “dağa mı çıksınlar, konuşsunlar mı, ayrılsınlar mı” kararını veremedikleri Kürtler için şiddetten başka yol bırakmayanların “veto” kararıyla, hareketsizliğini bildikleri 7 PKK’lıyı Dersim’de öldürmekle neyi hesapladıklarını bir türlü çözememişken, Allahın işine bakın ki aniden mod medyan yöntemiyle gizledikleri ilk şifreyi buluverirsiniz; önce 109 helikopterin teslim edileceği ABD’nin Skorsy firmasının kazandığı 3,5 milyar dolarlık “Maksat helikopter” ihalesi.

Çok mu çılgın ? İyi de o helikopterler nerede, hangi savaşta kullanılmak için alınıyor ?

Vücudunuzu yüreğinize dar getirmiş bu b ahar ne vardı, silahlara, helikopterlere ihtiyaç bırakmayacak barışla gelseydi. Öldürüp, öleceklerine umarsızca dolaşacakları kırlarda marşungu (yemliği), çağlayı tuza banıp yeseydi gençlerimiz.Ne olurdu. Dünya mı yıkılırdı.

Tabi biz neyiz, kimiz ki duygularımızın da önemi olsun. İsyan edip durmasana. Ruanda, Dafur, Afganistan’da da doğabilirdin. Anam, bacım, babam, kardeşim peki sen, nispeten daha iyiyi gözden kaçırıp, niye bana, kötüye alternatifi hep daha kötüde aratıyorsun.

Bir de İbrahim’in katilinin kim yazılacağı mevzusu var ki oraya hiç girmeyeyim diyordum ya sormadan da edemeyeceğim. Çok değil, 20 gün önce Bismil’de, “veto” protestosunda, hiç yere öldürülen 17 yaşındaki İbrahim’i yaralı haldeyken tekmeleten, dişlerini döktüren kabına sığmayan nefretle doldurulmuş bu topraklarda; medeniyet, sahiden yaşadı mı “Sen ki “yi yazmış Ahmet abi ?

Hemen, hemen herkesin ortada ne dostluk, ne sevgi, ne de birbirine tahammül bırakmayan faşizmi yan cebinde taşıdığı, bir dakika, kafam karıştı cümleyi tamamlayamayacağım. Bir dakika, izin verin, acaba k imin ismini koyduğu mevsimdeyiz ? Ben, bilemedim de.

Gülsen FEROĞLU
07.05.2011

You may also like

Yorum Bırak