İçindeki Faşisti Keşf et

Gülsen Feroğlu

Öldürmekle bitseydi bu savaşın çoktan bitmesi gerekirdi değil mi hevalım? Bunu anlamak içinse 30 yıldır binlerce gencin, insanın ölmesi yetmiş olmalıydı herkese diye yazarken yetmediğini görmek, nasılda acıtıyor kalbi.

Dünyanın neresinde olursa olsun mensubu ulusu üstün tutup diğerlerine köleliği lütfederek birbirine düşman uluslar, mezhepler yaratan, “ Viva la muerte -Yaşasın Ölüm!”le de kutsallaştırdığını beraberinde getiren f aşizmle mayalandığından, yetmiyor işte bu topraklara ölüm.

Tanrılaştırılan etnik kimliği, kültürünü egemen kılmak için i ster İspanyol faşisti, ister Alman nazisi, ister Türk ırkçısı olsun, hiç fark etmez Führerlerinin öldürücü emirlerini yerine getirirken neşeyle, marşlarla yürüyerek ölüm saçmıştır, hepsi de.

Auschwitz’de, …, Bosna’da, …, Halepçe’de, …, Dafur’da ölüm saçanlar için tek doğru inandıkları faşist ideoloji olduğundan yaptıkları, yapılanlar öylesine de normaldi ki.

Türkiye’de de Ağrı’da, Dersim’de, 6 -7 Eylül’de, Çorum’da yaptıklarını, yapılanları normal karşılayacaklar; en geç 7 yaşında devletin faşizm esinli resmi ideolojisinin “Türk, Türk olduğu için asildir.

Çoğumuz büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu Türk olmanın içinde buluruz” vecizeleriyle tanışanlardı.

H as be has Türk’ken kart-kurt yürüyorlar diye adı Kürt konulabilecek bir kesimin varlığı kabullenilerek başlatılan “Vatandaş Türkçe konuş “ kampanyasının, onlarca isyanın, 1934 Trakya’nın, 6-7 Eylül 1955’in, 30 yıl süren iç savaşın fitilini ateşleyen de, Ermeninin, Rumun, Kürdün karalanmasına izin veren de hep o doğruluğuna inanılan resmi ideolojiydi.

Yine de 2.Dünya savaşında taş taş üstünde bırakmayan, 20 milyon insanın hayatına mal olan faşizmin ortaya çıkan yıkıcılığı sonrası soğuk savaşı da bitiren dünyada; filizlenen demokrasi, birey olmada özgürlüğe koşut bilgi, teknoloji geliştikçe hâlâ resmi ideolojinin hükümranlığının sürdüğü Türkiye’de yaşasa bile insan, zihinlerde bir değişim bekliyor ama neredee……

Misal İngiltere hükümetinin İRA, Kolombiya’nın FARC’la yaptığı görüşmelerdeki gibi Türkiye’de iç savaşın sonlanacağı barışçıl bir noktaya gelinmişken PKK’yla görüşmelerde, o da ne! gazete, dergi manşetlerinde, tartışmalarda “vay canına”lık bir vaka; “Şimdi de Türk sorunu” çıkarılmasın mı toplumun karşısına.

Vallahi de, billahi de, şeytanın aklına gelmez bu tirad, bu sorun.

Demek herkes Kürt meselesiyle meşgulken; Anayasa’ya resmi değil ülkenin dili Kürtçenin yazılması, sırf Türk diye 3500 köyün boşaltılması, en az 17 000 Türkün failli meçhule kurbanlığı, daha onlarca olay gözlerden kaçmış, sorun nitelenecek vahim bir hal almış Türklere zulüm.

Onca zulme nasıl katlanamadıysa Kürtler, pek tabii Türkler de katlanamayıp kazan kaldıracaklardır, otomatikman.

Alaa luna! A laa luna! Tam da barışın rüzgârı estiğinde “Kürt sorununu çözelim derken Türk sorunu yaratılıyor”u gündeme getirenler kim ola? Yoksa bunlar “Türk ulusuyla Kürt ulusunu eşit görmeyen” matah açıklamayı ırkçılık saymayıp, Kürt’ten bahsetmeyi ırkçılık sayan beyaz Türklerle, bağlaşıkları mı? “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur”la yetiştirilmiş bu koca koca profesörlerin, tarihçilerin, köşe yazarlarının Türklerin mağdurluğunu gündeme taşımalarının ardında fesatlık aramak, çok, çokkk ayıp, valla.

Olur mu hiç? Aksine dağa taşa “Ne mutlu Türküm” yazdıran sonra bir gün “ya eskiden ne güzel herkes Türktü. Bu emperyalistler böl, parçala, yönet taktiği ile Kürdü, Lazı patlattı. Artık Türk olmak suç arkadaş” argümanıyla bir anda sevgi kelebeğine dönüşen beyaz Türklerimiz, bu defa haklılar.

Cidden bir Türk sorunu var; sorun çıkaran, üreten sorunlu Türkler; sorun işte. Soruna sebep de Nazi Almanyasının klas sloganı “Deutschland deutschland über alles – Almanya, Almanya her şeyin üzerindedir “le hiççç ilgisi bulunmayan “Türkiye Türklerindir” logosuyla faşizmi gündelik hayatın içinde kanıksatan meşum gazete olmasın.

Bu sorunlu Türklerin bir büyük dertleri daha var ki Allah kimselere vermesin; katliam tescilli ırkçı zihniyetlerine meşruiyet için gerekli 10 şeyi bulmak. Bulamazlarsa…. alim Allah bidon kafalılar “evet, evet sizler faşistsiniz”le mimliyi verecekler zavallı sevgi pıtırcıklarını.

Neyse ki milliyetçiliğin faşizmin ana damarlığını bildiklerinden başına Atatürk’ü getirdikleri her kavram sempatikleşecek, faşizmi çağrıştırmayacak ya onlara göre “milliyetçiyim amaaa Atatürk milliyetçisiyim”le Atatürk milliyetçiliğini, o on şeyden biri yapacak akılları gani, ganidir.

Tamam iki gözüm de, acep, Atatürk milliyetçiliğinin Alman, Sırp, Bulgar, Türk milliyetçiliğinden farkı ne? Hocam, milliyetçiliğin tersine ulusal birlik; etnik kökene bakılmadan üst kimlik “ .. ….. Türküm diyene” çatısında sağlanır.

Hay bin kunduz! Bunca yıl nasıl anlaşılamadı gelişmiş ülkelerdeki gibi üst kimlikte yaşanılan coğrafyaya; Türkiyeliliğe değilde etnik kökene atıfta bulunan Atatürk milliyetçiliğinin harikuladeliği. Hımmmm, öyleyse atıfta bulunulacak üst kimlik dönüşümlü de olabilir.

Nasıl yani ? Bir gün “Ne mutlu Kürdüm”, ertesi gün “Ne mutlu Türküm” andı okunarak güne başlansa. Böylece süper bir birlikteliğin ilk adımı da atılsa.

Olmaz! Peki, niye? Irka dayanmıyor diye çırpındığın farklı etnik kökenleri; Kürdü, Ermeniyi, Rumu tek potada “Türksün”de eriten (ki b ir ulusu yok sayarak aşağılamak daha ötesi var mıdır) 1930’lu yıllarda Türk soyundan olmayanı devlet memuru yapmayan Atatürk milliyetçiliği, tüm uygulamalarında Türklüğe vurgu yapar da ondan olmaz, değil.

Atatürk milliyetçiliğinin, Türk milliyetçiliğinin türevi olduğunu bilmez mi; bugü nlerde de farkındaysanız “Beyaz Türklükten istifa edecek” kadar tuhaflaşmış sorunlu ama cin ÖZKÖK’lerle, ulusalcı cenahtakiler. Faşistlikleri anlaşılmasın ama illa da ülkücü zannedilmeyelim diye b oşuna mı kılıktan kılık giydiriyorlar milliyetçiliklerine.

Eeeee yakışmaz tabii kar gibi bembeyaz Türklere Haluk Kırcı, Veli Küçük’le aynı safta yer almak. İyi, güzel de caddelere taşan, linçe kalkıştıran sözleri söyleyip, yazarak 6-7 Eylül’ü, Maraş’ı, onca katliamı, linçi gerçekleştiren; Samastları, Kırcıları bulaştırdıkları çamurdan bir yolunu bulup ellerini kollarını sallayarak çıkan, arkalarına dönüp bakmayan bu insanlarda azıcık da utanma olur be kardeşim.

O yüzden tek korku; savunduğu faşizmin lanetlendiğini, yasaklandığını görmeden saygın bir hayat sürerek 1942 yılında ölen bir nazi gibi bu insanların; düşüncelerinin, yazdıklarının beş para etmediğini görmeden hayattan göçüp gitme ihtimali olmalı.

Marx’ın yazdığı gibi “Başka bir ulusu ezen ulus özgür olamayacağından” her yerde hep kaybedecekler de; kandırılmışlık, kullanılmışlık hissini bir yana atıp öfke duyan ama öfkelerini kendilerini çamura bulaştıranlara, kışkırtanlara yöneltmeyenler olacaktır.

Öfkeni kışkırtıcılara yöneltemeyen sana “Bir Türk dünyaya bedeldir” , “… üstünsün” diyenler, süründüren asgari ücrete mahkûm ederek çalar lokmanı. Madenlerde, tersanelerde, barajlarda tonlarca çeliğin, toprağın, suyun altında ölürsün üstün, üstün. Üstünsündür ya bırak çocuklarına istediğin eğitimi, laptopu almayı su geçirmeyen bir bot, bir mont dahi alamazsın. Dönüp bir baksan aynı iş kazasında birlikte öldüğün, aç kaldığın, orantısız güçle vurulduğun eşitin saymadığın kaderdaşların; Kürtlerdir, Ermenilerdir, Afrikalılardır, …, …..

Ve Miami’de ev alan Türklerin sayısının 30 bini geçtiğinin muştulandığı ülkende acıları, savaşları bitirmenin bahanesi değil yaşamın özünde barınması gereken barışa da evladını ölümün elinden almak için en çok sen muhtaçsındır.

“En kötü barış, en haklı savaştan daha iyi” der ya Cicero, s avaş naralarını ”kim istemez barışı ama…”yla örtme telaşıyla laf evirip çevirenlere son bir iyilik yapıp twitter’a # içinizdeki faşisti keşfet hashtagını yazıp, tweetleyiver. Bakarsın trend topic olur.

Ne yazık hiçbir şey, bu yazıklarım, Ceylan Önkol’un gözlerinin, Uğur Kaymaz’ın hazin öyküsünün kazındığı kalbimdeki acıyı hafifletmiyor. Acıtıyor kalbimi; her gün sabah haberlerini yorumlayan ırkçılığından bi haber sarışın sunucu , cep telefonuyla fazla konuştu diye eşini öldüren koca, İstanbul’da bir barda 2 biraya bin 700 lira hesap ödetilen turist , HES’ler, tutuklular, kurnazlıklar, saçmalıklar, nefret, Uludere raporu, … hepsi… her şey……

Bu ülke, bu bir ordu savaşçı insanla acıyor kalbim. O tobüsün inadına geç geldiği anı kara şehrin tiz kahkahaları daha da artırıyor acımı. Kalbim acıyor yoldaşım, hevalım. Oysa Newroz yüklü baharların zamanıydı şimdi.

Gülsen FEROĞLU
17.03.2013

You may also like

Yorum Bırak