Söylesenize Şimdi Sonbahar Hangisidir

Gülsen Feroğlu

Hazanda, ayırt etmeye hiç gerek yok

Hevalım; savaş, kan isteyen herkes aynıdır ki, kanla yazılan bu tarih; gün gelir de hesap sorar mı…bilinmeyendir.

Bilinen; dünyanın her yerinde ötekilerin, ezilenlerin; kimliklerinin, haklarının tanınması uğruna verdikleri mücadelelerde öldürüldüğü, öldürdüğüdür.

Milyonlarca insanın yaşamak için can attığı gelişmiş ülkelerdeki; özgürlüğün, demokrasinin, çalışma şartlarının ulaştığı seviyenin, medeniyetin de engizisyon mahkemelerinde, giyotinlerde, 1 Mayıslarda, savaşlarda kaybedilen hayatların üzerinde yükseldiğidir.

Ölüme dair aklınızda bir şey yokken saniye sonra patlatılan bir bombayla; durakta beklediğiniz otobüsün altında kalarak can vermeden d önebilirseniz şayet akşama e vinize, şanslı sayıldığınız Ortadoğu’da, Türkiye’deyse hayatın hep bir adım önündedir ölüm.

Sabah uyanıp ta, haberlere göz atar atmaz dünyanızın kararmadığı bir günü çok gören işte bu Türkiye’de, mevsim de; kulakta Emma Shapplin, havada kestane, yağmur kokusu; sevdalının saçlarını dağıttığından imrenilen rüzgârın dalından ettiği yaprağın peşinde, sokaklarda boş boş dolaşılacak sonbahardır.

Ne yazık, bırakın hüznünü sonbaharla yaşamayı aynı zihniyetteki kişilerin, aynı değişmeyen gündemin, aynı nefretlerin, katliamların, savaşın mahkûmiyetinde yaşadığınız 2015’in mi, 2013, 1990, 1977.., .., yıllarının mı sonbaharıdır, karıştırırsınız.

Yılları karıştırmanız;1977’de İstanbul’da 1 Mayısta, 2013’te Reyhanlı’da, 2015’te Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da; meydanlarda; insanların katledilmesine; 1990’larda onlarca kez yaşanmış gerillaların, 2015’te de Lokman Birlik’ in cesedinin zırhlı polis aracının arkasına bağlanarak caddelerde sürüklenmesine ait bir fotoğraf karesinin, bir sözün, bir patlama sesinin aynılığındandır.

Karanlık geçmişten çıka gelen aynı bombanın patlayan sesidir; çantanızı düşüren…kulağınızı sağır eden. Göğe yükselen aynı ateş topu…duman bulutudur. Aynı çığlıklar…çığlıklar… Allahım… Allahım nidaları. Nefes aldırmayan öksürük, yanmış et, barut, kan kokusu… ellerde, yüzlerde, arabaların, ağaçların, binaların üzerinde az önce konuştuğunuz insanın kanı, vücudundan kopmuş parçaları… asfalta gövdesiz bir kol… başsız bir gövde…“bacağım, bacağım” iniltileri…“çocuklarım nerede bulamıyorum”, “yolu açın” sesler.. sesler…sirenler..sirenler… “tut şu çantayı, halaya…” Filiz ??? nerde …olamaz… halay çekilen afişler, pankartlarla örtülen onlarca cansız beden…pankartın dışına taşmış siyah bir ayakkabı Diclenin mi?…çalan telefon, titreyen parmaklar… “ şükür , sağsın, Filiz, Leyla yanında mı “.. Leyla??? Leyla… ya Elif??? . İnadına barış yazan pankartta taşınan Nevzat mı? Olmasın…olmasın; Rıdvan, Şebnem.. Gülcan… Başak olmasın. Otobüste “Rındamın, Gewramın ” söyleyen Binali abiyi “vurur yüze ifadesi ne cevhermişsin bitanesi “yle kızdıran Gökhan…Eren…olmasın… Dilan’nın “Ankara döneri yenmeden dönülmez şimdi, miting sonu gideriz değil mi” sesi… Dilan ahhhh..ahhhh… kimin annesi demişti “ içimde bir sıkıntı, gitme, bir kez de beni dinle, gitme”

O güzel, o masum Dilanlar, Erenler, Başaklar için o “gitme“ sesi; gidişin hedefi “barış”ın yanında nasıl da nafile, nasıl da biçare bir feryattı. Ve onlar gittiler; adı kara Ankara’da herkesin gözü önünde bir saniyede… bir saniyede… katledildiler. Tam yüz iki iyi, yürekli insanı bu dünyadan, sevdiklerinden sel, deprem, trafik kazası değil, barbar IŞİD’in cinnetiyle sıvadığı bombaları ayırdı.

Ankara katliamının kederi, vahşeti karşısında bir dilin 29 harfi bu kadar mı yetersiz, bu kadar mı kifayetsiz kalır. Söz de bitmişken; eğitimli, Avrupa görmüş onca gazeteci, siyasetçi, kanaat önderi ekranlarda, sosyal medyada hemen ve nasıl “bu katliam şunun, bunun işine yarar“ analizlerini yapabildiler.

Daha 102 insanın parçalanmış bedenlerinden kopan uzuvlar meydanda, toplanmamışken; birbirini suçlu ilan etme yarışına girişen her örgütün, partinin hazır kıta trolleri; nasıl elleri titremeden açabildiler sol framelerde “HDP’nin kendi mitingini bombalaması”, “400 milletvekili için”, “ her seçim öncesi aynı terane” başlıklarını.

Daha onca evlat, baba, anne, kardeş, arkadaş gül yüzlülerinin cesetlerini meydanda, morglarda, hastanelerde, adli tıpta ararken; o ânlarda nasıl akıllarına geldi de “inadına oyum HDP’ye”, “AKP”ye“ , “CHP” ye, “MHP”ye tweetini paylaşıp, “like”ladılar.

Yüz İki insan; ulus devletin faşist zihniyetinden, ırkçılığından, hukuksuzluğundan arınmasını geciktiren savaşta; gerilla polisi askeri; asker gerillayı öldürmesin; Barış gelsin memlekette diye haykırırken katledildi. Bunun dışında kurduğunuz her cümle, attığınız her tweetle hepiniz; katledilen yüz iki insanın “barış, demokrasi” yürüyüşünü; bilerek, bilmeyerek hançerlemiş olmadınız mı?

Tek söz, yazı, tweetle insanların kaderlerini belirleyen nefretin efendileri siz; siyasiler, yazarlar, çizerler, önderler; söylesenize 40 yıl süren savaşta yitirilen 100 bine yakın insanın susturamadığı zehirli dillerinizin susması için daha kaç masumun parçalanmış bedenine ihtiyacınız var?

Ve kahrolmak için başka hiç bir şeye gerek de bıraktırmayacaktır; Türkiye’de nefret ettikleri liderleri, partileri köşeye sıkıştıracaklarına inandıklarından Ankara katliamına mal bulmuş mağribi misali sarılan insanlar; ABD’de, Fransa ‘da 11 Eylül , Charlie Hebdo kurbanlarını görüş farklılıklarını unutarak hep birlikte törenlerle anmış milyonlar.

Artık d aha daha ölüm getiren taraflarının bitirmek istemediği savaşın, şiddetin herkesi nasıl insanlığından ettiğini, zalimleştirdiğini görmeyerek yaşayamayız. B öyle herkesin, her kesimin yarattığı sanal gerçeği, yaşam biçimini dayatmasıyla birbirimizi saygısızca iteleyerek…açığını arayarak… yaşayamayız. Böyle AKP’li, HDP’li, MHP’li, CHP’liler, .., .., birbirimizin felaketi, Azrail’i olarak yaşayamayız.

Hem Burhan Kuzular, Burcu Çelikler, Yıldıray Sapanlar, Metin Özkanlar , Ertuğrul Özkökler, Cem Küçükler, Bülent Keneşler yerine; sırf çocuklar, gençler ölmesin diye “Önce siz ateş edin Mösyö Burjuvazi” bile diyebilecek şiddetsizlikte, hoşgörülü, sevgi dolu Gandhi’ler, Hacı Bektaşlar, Mevlanalar istemek Türkiyelilerinde hakkı değil midir, artık.

Şimdi gerilla Ekin Wanları, yoksul er Muharrem (20) Öksüzleri , Veysel (9) Atılganları, Roboski’de, Suruç’ta, Ankara’da katledilen canları sakın unutmayın. Unutmayın ki demokrasi, huzur getirdiği görülmemiş savaşı, nefreti yerle bir eden barışın sesini de duyabilelim. Yalnızca o sestir; canlı bombaların varlığını bile bile vatandaşını koruyamayan devletten, çeteci yapısından katliamların hesabını mahşere bırakmadan soracak… belki yaralarımızı da saracak.

Yine de i çimizde uhde yaşanmamışlıklar… ölene dek sürecek Başakların, Erenlerin yarım kalmış hayatlarının acısı…s arı, yeşil, kırmızı, kızıl özlemlerin akıtıldığı mezarlar…Hevalım, sonbahar hangisidir, söyleyebilir misiniz şimdi?

Gülsen FEROĞLU
23.10.2015

You may also like

Yorum Bırak