Türkiye Faşisttir Faşist Kalmalı

Gülsen Feroğlu

Artık küresel ısınmaya yol açan insanoğluna kızgınlıklarından mıdır nedir, ne zaman gelip, ne zaman gittiği belirsiz mevsimlere eşlik eden bildik yağmurların, karların yağdığı saatlerin, bir saat geri alındığının farkındasızlığında debelenen günlerden dündü.

O dünde; Carmen de los Mártires’te gezintiye çıkmış señora KILIÇ, ……, PAKSÜT, ….., YALÇINKAYA, …….., CİHANER señorita TÜRKOĞLU, …….., KANTARCIOĞLU’yla selamlaştığınızda, ne alakaysa, bir zamanlar, PİSACCO’ya ‘Guernica’yı yaptırtan iç savaşta, faşistlerce kurşuna dizilmeden önce ‘kimse şairleri vurmaz, ben de bir şairim’ rahatlığında Granada’nın dar, dik sokaklarında LORCA’nın gezindiği de aklınıza düşüverir.

Şimdilerde ‘17 özerk bölgeye, 2 özerk şehre ayrılmış, dört resmi dilin konuşulduğu’, ‘gerekirse darbe yaparız…’ diyen genelkurmay başkanına hapis cezasının verildiği İspanya’nın Granada’sında; ara sıra düşüvermese aklınıza LORCA, PİSACCO, ilişmese gözünüze ‘Çanlar kimin için çalıyor’, mırıldanmasanız ‘….ve sen böyle ‘No pasaran’ deyip / Madrid kapısına…..’yı, 114 bin 226 kişinin kaybolduğu, 500 bin kişinin öldüğü iç savaşın müsebbibi FRANCO diktasının 36 yıl hüküm sürdüğüne, o günleri yaşayanlarla birlikte sizde inanamayacaksınızdır.

Gezinti sonu oturulacak, penceresinden Sierra Nevada dağının göründüğü bistroda, az önce selamlaştıklarınızın Tapas’la, Sangria’nın dibine vuruşunu seyreylerken sanırsınız ki bu dünyada, hiç var olmamıştır caudillo FRANCO, general GODED, MOLA, EVREN, ….., TAĞMAÇ, ……, SUNAY, ….., DOĞAN, …..

O bistroda, o kerametli zevat arasında, artık size iyice batan, yıllarca, bölünmez bütünlüğe, …., laikliğe, ……, Cumhuriyet’e, ….., Kemalizm’e, ….., Komünizme hızlarını alamadıklarında kapitalizme aykırı fiillerin odağına oturtulan partilere, kişilere karşı düzenlenen ıslak imzalı, ….., bayrak, …., kafes, ….., balyoz planlı, …., JİTEM’li, …, HSYK, …., Danıştay, …, darbeli, bol Genelkurmay açıklamalı, şantajlı gündem yerine bilgiye, ….., teknolojiye, değişime odaklı aşktan, gezmekten, tozmaktan, yemekten, içmekten keyf alınan bir yaşamı sürdürebileceğiniz, bu durumda, ışık ötesi ‘vatanım’ özlemine yoldaşlıkta ‘yeter yahu, sabrında bir sınırı vardır’la moralman çökük vaziyettesinizdir.

Birden, Flamenco’nun ritmiyle kıvrılanlara tempo tutan o kerametli zevat, dışarıda atıştıran karın etkisiyle olsa gerek ‘Jıngle Bells’i söylerken, señora ÖZBEK sağ kolunu kaldırıp ‘ kozmik oda hakkımız, söke söke alırız’la ortalığı çınlatmaz mı ?

Bu esnada yan masada Elma dağın Sierra Nevada’ya, Botanik Parkı’nın Carmen de los Mártires’te benzediğini konuşan National Geographic’takilere kulak vermeseydiniz, İspanya Bask’ının ayrı devletliğini savunan ETA’nın gizli toplantısına 23 yöneticisi katıldığı ispatlandığından AİHM’ce de onanan ‘Batasuna’ partisinin kapatılması kararına atıfta bulunarak 2 milyon oyu çöpe atan mahkeme üyeleri gibi siz de Ankara’nın bu dar, dik sokağını Granada’nın sanıp huzura erişecekdiniz.

O zamanda, Prof.Dr. ORAN ile KABOĞLU’na yapılan hakaretleri ‘düşünce özgürlüğü’ sayan, ortaokul mezunu bir kadının avukat kocasına ‘lan sibop’ diyemeyeceğine, ‘30 bin Kürt’ü, 1 milyon Ermeni’yi öldürdük’ beyanlı PAMUK’a tazminat davası açılabileceğine, taş atan göstericiyi öldüren uzman çavuşa ceza verilemeyeceğine hükmeden, fikirlerini, etnik kökenini sevmediklerinin mahallesini basanları, kurşunlayanları serbest bırakan, tutsakların diri diri yakıldığı cezaevi operasyonunu yöneten HSYK üyesi ERTOSUN, mafya’ya yazlığını onartan Yargıtay Başkanı ÖZKAYA, faili meçhulleri planlayan kontrgerillayı, cuntacıları coşturan …., ÖZKÖK, …, ÖZDEN vari mensuplara sahip Türk adaletinin temsilcilerinin, tartışılan onlarca kararı veriş nedenlerini de anlamış olacaktınız.

Gerçi anlasanız da, anlamasınız da, Osmanlı’dan da önce başlamış ‘Üç Ali’ler, darbe, olağan, Olağanüstü Hal dönemlerinde de devam ettirilmiş, adı ister İstiklal, ister Sıkıyönetim, ister Devlet Güvenlik Mahkemesi, ister Ağır Ceza olsun ‘ayarlanmış mahkemelerin‘ hakimliğini, savcılığını, yargıçlığını kabullenip, varsın ölüm dağıtsın ortalığı hissiyle Başbakanını, Bakanını, subayını, Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i …., Erdal’ı asan bu üstün hukukun temsilcilerini dünde, bugünde alkışlayan okumuş, yazmış ve modern ve de bir o kadar da laik insanlarla birlikte her zaman ‘hukukun ırzına geçildiğinden’,

Yıl ister 1915, …, 1925, …, 38, …, 45, …, ister …, 80, …, 90 ister …, 2010,…, 2016 olsun ‘nefret sizinle beraber doğmaz; sonradan edinilir‘ replikli Missisipi Yanıyor, Schindler’s List ya da Cabaret filminden fırlamış; ev, iş, aş vermek istemedikleri Kürt’lerin, …., Ermeni’.., ….., Alevi’.., …., Rum’.., …, Roman’ların lafını duyduklarında tüyleri dikleşip halden hale giren, ‘onlara’ başlarına bir şey gelmeyeceğinden eminliğinde, öldürmek niyetiyle İstanbul, …., Çorum, …., İzmir, …., Edirne, …., Manisa’da silahla, satırla saldırmakla kalmayıp, o silah, satır, bıçak, kaldırım taşlarıyla poz verenlerin yer aldığı, alacağı ‘insan denen varlık demek bu hallere düşebiliyor’ dedirten o sahnelerde, aslında kimseleri de şaşırtmamıştır.

Çünkü herhangi bir sözlükte ‘içinde bulunulan ırkın üstünlüğü ve bunun öteki toplumsal alt gruplara zor, baskı yoluyla kazınması’ olarak tanımlanan faşizm esinli ideolojiye ait ‘Bir, iki, üçler yaşasın Türkler / dört, beş, altı Polonya battı / yedi, sekiz, dokuz alman domuz /………/’lu tekerlemelerle büyüyen, hoşlanmadığı arkadaşına ‘keşke domuz gribi olsa’yla kader biçen çocuklar dahil en küçüğünden, en büyüğüne fırsatını bulduklarında yapmaktan çekinmeyecekleri ‘karşısındaki yok ederek’ sorunları çözme mantalitesini yani faşist tavrı, düşünceyi, verdiği kararlarla doğallaştırmış Türk hukukuna ‘…… sıralarına bir metre yaklaşan ne olacağını görecektir’ tehditli Türk siyasetine uyarlanmış fakir Türk halkının büyük çoğunluğu, neredeyse bir asır, memlekette Türklerden başka kimselerin yaşamadığını var saymış ‘manyak mı bu Kürtler, Kürt oldukları halde niye Türk’üz desinler’ diyememiştir.

Asıl faciaysa, seçimleri o parti kazanmışmış, bu parti iktidara gelmişmiş önemli değil, erki, her daim elde tutmak isteyen askerler, yargıçlar, bürokratlar, medyacılar, diğer atanmışlar sistemlerinin hakimi mezhepleri sunilik ‘ne olsa Kızılbaş’, etnik kökenleri Türk’lük ‘Türkler kuyruklu olur’ aşağılanması, bir gün ismini Köprücük bildikleri köyün Qasima, Varto bildikleri kasabanın Gımgım, Tunceli bildikleri şehrin Dersim’e dönüşmesiyle de karşılaşmayacakları gibi geçim sıkıntısı çekmeyip, işsiz tek bir çocuklarının bulunmayacağı yaşam düzeylerine ekli ayrıcalıkları dolayısıyla da kendilerini İspanya’sız İspanyol, Amerika’sız Amerikan, Fransa’sız Fransız zannedeceklerinden, faşistliklerinin de farkında olmayacak, ne adına kırıp, döktüğünü bilemeyecek fedailere ihtiyaç duyan sistemlerini de, öyle olduğu halde ‘faşizm’le ilişkilendirmeyeceklerdir.

Böyle olunca da tarihlerinde yer alan, Nazi Almanya’sında gerçekleşmiş ‘Kristal Gece’lere eş, Dersim’den önce de, sonra da onlarca olayda, …., Trakya’da, …., 6-7 Eylül’de, ….., Maraş, …., Sivas’ta, …., Altınova, …., Selendi’de yüzlerce kez tezahür etmiş pogrom (kıyım)ları, başörtüsü yüzünden Başbakanın eşinin GATA’ya, sırf DPT’li diye bir milletvekilin çiçeğinin orduevine alınmamasını, her gösteriye biber, gaz bombalarıyla müdahaleyi hak gören, bugüne kadar 27 partinin kapatılmasını, Genelkurmayın eş Başbakanlığını, İrticayla Eylem, Balyoz planlarını demokrasi açısından sorun algılamayan düşünce silsilelerini faşizmin izdüşümü, ‘Romanlar, ….., Kürtler dışarı’ sloganlı taşlı, sopalı saldırıları da faşist, ırkçı eylem saymayacaklarından, olanları, yapılanları ‘faşizm’le bağdaştıranlara karşı kazan da kaldıracaklardır.

Varlıkları, varlığını yarattıkları sorunlar üzerinde yükselen ‘insanları …, ırk, …, din veya bölge farklılığı gözetip kin ve düşmanlığa tahrik’ ederek kozmik Türkçülük yapan bu kazancıların; Onur, Oktay, Sabih, Saldıray HİTLER’lerin, Ruhat, Mine, Ayşe REİTSCH’ların, Ertuğrul, Uğur, Fatih, Serdar HESS’lerin açıkça yazıp, söyleyemedikleri nefretlerini, düşüncelerini ‘valla toplum öyle düşünüyor, istiyor, toplum ayakta’yla meçhul bir ‘kamuoyuna’ yükleyecekleri şeytani zekalarını ortaya çıkarmak, öylesine de zordur ki.

Sizlerde, zaten, gündüzlerinizi gasplayan ‘izdivaçlar’dan, gecelerinizi kaplayan dizilerden başınızı kaldırmadığınızdan, dört ay önce bir mezrada 12 yaşındaki Ceylan’nın bombayla parçalanmış bedeninin tam altı 6 saat bir savcıyı beklediğini anımsamayıp ‘Türkiye faşisttir, faşist kalmalı’ düsturlu fedailerin olağanüstü eforuna ‘eşitlik ancak eşitler arasında olur’la katkı sunup insan, çocuk, azınlık haklarına İspanyol kalan Türk adaleti sayesinde bugünlerde, faşizmin, artık gündelik yaşandığını da görmeyeceksinizdir.

İşte, böyle, bir o kadar bitkin, bir o kadar da örselenmiş hayatları dayatan karlı sabahların birinde; molotoflu saldırıda hayatı sonlanan Serap, 13 yaşında kendini asan Güler, polise taş attığı için 14 yıl ceza alan Berivan, C.E, gelenler, gidenler, ölenler, öldürülenler hatta ‘has..tir.’ diyenler de anlatır bir öykü, okumasını, dinlemesini, anlamasını bilene.

Şimdi bunları yazdım diye ben, çoktan, AB’ci, ABD’ci, SOROS‘çu, Fethullahçı, 2. Cumhuriyetçi, PKK’lı, liboş olmuşumdur ya…..

Bu sene portakalların eski tadı yok mu ne, hava da çok soğuk, söylemiş miydim ?

Gülsen FEROĞLU
23.02.2010

You may also like

Yorum Bırak