Atatürk Bulvarında, Rüyaların Büyüsün

Gülsen Feroğlu

İsimleriyle başlayacakken farklılıkları, geçiştirilerek, ‘kız çocuğu, ha Fatma, ha Ayşe’yle konulduğundan, seslenildiğinde, aynı anda başını çevirecek, aynı isimden onlarca kadından biri, olacakları ülkede, ‘5N, 1K’yla, hesap vermelerin bıktırıcılığında, varlıklarının sorunlara gebeliğini, çocuklukların da hissedeceklerdi.

Yeryüzünün ilk First Layd’si Havva’nın, başını belaya sokan, araştırmacı ruhu, Adem’e yasak meyveyi tattırdığından, kovulacağı cennetin, anne olunduktan sonra, ayaklarının altına serileceği mistiğiyse, sanki, cefa çekeceklerinin önceden, kararlaştırıldığının da, işaretiydi.

Erkeğin hegemonyası; ‘erkeklerin, kadınlardan bir üstün derecesi vardır’la, pekiştirilecek, ‘kadının şeri, şeytanın şerine eşittir’le kişilikleri örselenip, sindirilerek, stabilizeleştirileceklerdi.

Haremlik, selamlık ayrımında, din, ev, çocukla kuşatılacakları, çevrim içi, yalıtılmış dünyalarında, herkesin aynı yaşamı sürdürdüğünü zannettiklerinden, erkeklerle birlikte, eşitlik şiarlarıyla yola düşenlerden, 119 yıl sonra, duvarları aştığından duyacakları hürriyeti, ‘dışarıda, ne satılıyor’ telaşında, yine erkeklerine soracaklardı.

Cumhuriyet’te, başlangıçta, eskinin reddin de, belki samimiyetle arzulanan, kadınların, toplumsal yaşamda etkinliği, yeni yol haritası batıllaşma adına yapılacak reformlar, o güne değin yok sayılanlar açısından, azımsanmayacak kazanım sayılacaktı.

Ancak, eskiyi yönetenlerin, hemen, hemen aynı pozisyonlarının, yenide devamında, geçmişin etkisinde, tutuculuklarının direngenliğine, ataçlayacakları, ihtilalciliklerinde, değişimsembolleştirilecekti. ‘Kendin alabileceğin bir hakkı asla, başkasının sana vermesine izin verme’ mücadelesinin eksikliğinde, verilen, verenin uhdesinde olacağından, medeniliklerini ispatlama yükümlülüğünde, her kurumda, söylediklerinin dışına çıkmayacak kadınlar, yönetime getirilirken, haklarının üzerinde, erkeğin velayeti de yıllara devredecekti.

Bir devletin yıkılışıyla birlikte çoğalacak, ithal yasalarla, devlet dizaynında, olanaklar, devletin temsilcisi erkeklerin referesinde ki, kadınlara sunulacaktı.

Koltuğun altına alınanın, sahibinden daha tehlikeli olacağı ortamda, erkeklerden öğrenecekleri, kimim biliyor mus unun ardındaki, erkeğim kim bilmiyorsun gözdağında, erkeğinin yaptığı işi anlamayan, güzellikleri, sosyal aktivite; kermesleri, yardım sevenler derneklerini kurmaları, birincil meziyet gösterilecek, hanımefendiler, topluma mal edileceklerdi.

Artık, Beylerbeyi, Yıldız saraylarında değil, Ankara Palas’ın, Köşklerin balo salonlarında, Fransız, İtalyan markalı topuklu ayakkabıları, şapkaları, ipek elbiseleriyle arz-ı endam edecekler, ışıltılı avizeler altında dans etmeyi, kelimelerin arasına serpiştirecekleri Frenkçe sözcükleri, görünümü, çağdaşlıkla eşleştireceklerdi Bu, Cumhuriyet’in vitrini, first class yolcuların dışındakilerin yaşamlarında, cumbaların yerini, demirli balkonlar, pencereler alır, çoğunluk haklarını dahi okuyamazken, eşitsizliğin içinde eşitlik varmışçasına, ‘kadınlara, haklarını veren ilk ülkelerdeniz’ propagandası da gerçekleşenin zıtlığında, sözde kalacaktı.

‘Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır.’ söylevini destekleyen politikaların, yasaların, öz güveni sağlayacak gelirin, eğitimin mahrumiyetinde, konumları erkeklerin ardında ve yol vermelerini dilemeyle sınırlandığından, düşlerini, Atatürk Bulvarlarına bırakıp, umutlarını, başka zamana erteleyeceklerdi.

Kadın hakkında erkeğin biçtiği rolde, anası, eşi, kardeşi olduklarının, servet, söz, statü, karar sahipliği, kadarlığıyla yetinecekler, düşünsel, bireysel özgürlüğü genişletmenin, yerleşik yargılarla savaşmanın, üretimde, siyasette yer edinmenin kavgasından uzaklaştırılırken, tavır ve düşüncelerini uyumlaştırdıklarını, kadın bilimciliği uzmanlığında, anladıklarını iddia edecekler, kadında aslında erkeği yazacak, yerlerine konuşacak, erk savaşında, kullanacaklardı.

Kadınlarda, konformist liklerinde, doğrularını, yanlışlara kurban edecekleri koşullarda, ekonomide, en düşük düzeyde istihdamda, duygusallıklarını, doğallıklarını, ‘siz, kendinizsiniz’in hazını öteleyerek, tutunmak için, küçümsemenin, ayrımcılığının göstergesi, ‘erkek gibi, kadınlığı’ yeğleyeceklerdi.

Feodal, burjuva ilişkilerin içseliğinde, esirgenerek ‘elin oğluna’ hazırlanan, baba evinin geçici ikametgahlığı, ‘evlenip gidecek, çok arayacaksın’la belleklerine kazınanlar, geleceklerini belirleyecek, kendilerinden yaşça büyük, babanın beğeneceği kısmetle; demokratik, olgun toplumun temelini dinamitleyecek, mutsuz, buyurgan aileyi oluşturacak evliliklerinde, f edanın yerine, paylaşımı da koyamayacaklardı.

Birey ve toplumla ilişkilerini saydamlaştırmayacak, sultanın , disiplinin erkekte simgeleştiği, ‘seven, döven’ despotik devletin yanına, despotik aileler katılırken, devlete, lidere, şefe itaat eden erkek, kadından, itaat isteyecekti. %64’nün kartvizitinde ev kadını yazacak, duyguları, düşünceleri, ihtiyaçları önemsenmeyecek, en basit gereksinimleri, erkeğinin insafına, düşünme yetisine terk edilecekler, geçim sıkıntısı, töre, taciz, kuma, erkek çocuğa sahiplik, sorunlarıyla boğuşup, ameleliklerinde, hizmette kusur eylemezken, bir yandan da, ötekine bakmasın, gitmesin kaygılarında, erkeğinin yaşamını didikleyip, istediklerini yaptırma çabasında dişiliklerini kullanırken, tek güvenceleri evliliklerini koruma, kendilerinin, önüne geçecekti.

Kuvvetli bağlar, muhafazakar aileyle övünçte, insana özgü açıklığın, doğruluğun kıymet sayıldığı, herkesin na mus bekçiliğine soyunduğu kapalı toplumda, aldatma ve aldanmaya, ayıp sayılan ama, kırmızı kuşakla sergilenen cinselliğe düşkünlükte, karşılıklı aldatmada, ‘… kuyruk sallamazsa, …yanaşmaz’la, rencide edilip, hemcinsleri de dahil, suçlanan da kadın olacaktı.

Resmi aile tarihlerinin aldatmacasında, ‘el aleme, rezil olmayalım’la , sözlü, fiziksel, şiddet suskunlukla, aldatma da, ‘tapusu, sende’ avutulmasıyla geçiştirilirken, zoraki dinginliği, fırtınaya dönüştürecek, iliştirilmişliğe karşı çıkış, ‘nereye giderim, ne yaparım’ sorusunun, cevabı ‘hiçbir, şeyin’ rahatlatacağı ruh halinde, ‘kader, böyle imiş’in kabullenilmesiyle, dünya evindeki sırlar, kilitlenen düşünceler, geri dönüşüm kutusunda bekletilecek, ilişkiler, “saygın aile” kurgusunda, update edilmeden sürdürülecekti.

Serbest piyasanın, düşünüyorumun, ikamesi tüketiyorum, öyleyse, varımın, sadık müşterileri, arka sayfaların vazgeçilmez cinsel objeleri, daima gözetlenecekleri, ev, iş, dizilerin arasına sıkışan yaşamlarında, reklamların, magazin programlarının çekiciliğinde, istenen güzel, hoş, bakımlı görünmenin yolunu; detoks, diyetler, kremler, makyaj…. eşliğinde vücuduna ihtimamı aksatmamada görecek, her eve lazım Irvın D.YALOM arayışında, ulaşamayacakları özentileri, sevgiyi, sanal dünya da yaşayacaklardı.

Daha, kendilerini tanıyamamış, küreselleşmenin ardında, Desperate Housewives’dakilerin umutsuzluklarına gülümserken, dünyanın en ciddi, zevkli işi, çocuk yetiştirmeyi de, klasik meşhur replik ‘bir gün, anne olduğunuzda anlarsınız, dilerim,yaptıklarınızı, sizinkiler de….’ sızlanmasında, ömür törpülemekle bağdaştıracaklardı.

Yaşadıklarının rehberliğinde, çocuklarına ilk genetik bilgi yi ‘büyüdükçe, dayına, halana, benziyorsun’la, verecek, koruma güdüsüyle, kızlarına , ‘yemek yapmayı, temizliği de bileceksin’, atalarımız ne demiş ‘anasına bak kızını …..’ yineleyeceklerdi.

Her zamanki gibi, öldürücü darbe, problemin kaynağı erkek atalardan geldiğinden, çocuklarının, ufku genişleten ‘anneler, çocuklarının aklından tutacakları, yerde ellerinden tutarlar’ deyimini, tercih hakları da olmayacaktı.

Yazgılarına eklendikleri, vericiliğinde, durmaksınız didinen annelerinin, babanın gücünü kullanacağı, ‘of, anne’nin nedeni ‘hayır’lı kısıtlamalarının, ‘o, erkek, yapar”la, erkek çocuklarını kollamalarının, çektiklerinin kabahatini yükledikleri ‘gün yüzü, göstermediniz’ serzenişlerin ardından, söyleyecekleri ‘bahtın, bana benzemesin’de ki, çaresizlik, onca bilimsel araştırmanın, tahlilin kalınlığında, ancak, özgür kadınların çocukları, özgür olabilir gerçeğinin basitçe ifadesidir.

Ve, bir gün, kadınlık, annelikten ayrıymış konseptinde ki, Ülkeyle, ortak noktaları, delikli yılların da, elin oğullarının isteklerini, elin kızı olarak yerine getirdiklerinde, farklı mekanlarda yaşananın, değiştiremedikleri aynılığında, ‘ah, annem’ inleyişleri de, geç kalınmış, bir anlamayı, anmayı içerecekti.

Yitik günün akşamında, kendine ait hayatı olmayan, doğum gününü hiç kutlamayanın, ‘ annem, biz, kimiz ki, her şeyimiz tamdı da, bir aşkımız mı eksikti’yle, dili değdiğinde hikayesine, birilerine adanacak ömrün yorgunluğunda, ezilmişliğini paylaşmadığınızdan, anlatsana, canın yandı mı anne ?

Gülsen FEROĞLU
13.06.2006

You may also like

Yorum Bırak