Siz savcım siz de, hepimiz gibi hünkarımızın tavrını hiç mi hiç hak etmediğinizde, belki gelmiş baharın da farkında bile değilsinizdir. Farkına varmadığınız başlangıçını kışa, sonunu yaza kaptırma bahtsızlığındaki baharın; yumurtalısının…
Yazı
Daha erik ağaçları beyaz çiçeklerini açmamış, dağların eriyen karları da dik kayalıkları, taşları hiddetlice dövüp köpükler saça, saça Fırat’a, Meriç’e, Munzur’a karışmamıştı da sen, akşamların yavaş, yavaş gecikmesinden anlamıştın baharın…
Şehri susturan karın hüznü, başlayan günde, bir an, sabah sekiz, akşam altı arası işyerinde, hayatın boşuna tüketildiği hissine; önünden geçilen markete, büfeye, pastaneye, yüzde sekseni bedbaht gazele manşetlerini okuyan sunucuya…
Ayağında çorap üstü patikleri, boynunda yazması, cebinden sarkan sümüklü selpaklarıyla pencere önü mermere koyduğu ellerinin üstüne, kafasını yan yatırıp yağan karı seyrederken, şuh bir “Sevgililer gününe özel pırlanta ……” sesi…
Belki de hayatında ilk defa kocaman açılmış sımsıcak kollar “hoş geldin” dediğinde birilerine, hafif yokuş, Arnavut kaldırımlı, ucunda denizin gözüktüğü bir yerde, kıyıya vuran dalgalarla oynaşan havai fişekler, alkışlar, kahkahalar,…
Herkesin olmadığını olmak istediği dünyanın; yüzünüzü yıkadığınız suyun, üzerinize geçirdiğiniz kazağın soğukluğunda sıcak olan her şeyin çekici geleceği kışında; kapıdan her girenin “Ne yağdı, ne yağdı mübarek” sızlanmasını, karda yuvarlanan…
Her Kasım; yağmaya görsün, dinmeden ard arda iki, üç gün yağan yağmurları getiren rüzgarla kurumuş yapraklar ağaçlardan aşağıya süzülürken, tüm şuhluğuyla ortalıkta salınan hayat da öyle bir sevda, öyle bir…
Belki de sen, herhangi bir yerde soğuğa aldırış etmeden, üstüne aldığın ince hırkaya biraz daha sarılıp “Herkes ama o asla.. yapmamalıydı”yla aklındaki fotoğrafları bulanıklaştırırken, sizde, nihayet, özellikle gençlerin her konuşma…
Her “evet”in arkasına kuşkulu bir belki ya da çaresizliği yansıtan bir “hayır”ın takıldığı günlerin akşamında, işten, okuldan eve dönüşte, bezgin insanlarla dolu bir araç kim bilir kaçıncı kez aynı caddeden…
Gitme vakti midir, değil midir kararsızlığına itse de göçmen kuşları, bir türlü bitmeyecekmiş gibi gelen bu sıcaklar, sezonluk sevdalarla vedalaşmalar, şehre dönen üniversite öğrencileri, yazlıkçılar derken yavaş yavaş gece karanlığında…