Kanatlanmış Güvercine, Kırılacağım

Gülsen Feroğlu

Anneee, irkildi, domates doğradığı bıçağı fırlattı, hızla, salona yöneldi.

Balkon kapısında, elinde, ışıklı pembe asası, barış dedi çocuk, barışları getirmiş. Derin, nefes aldı, adı barıştır dediği güvercinler, az önce yıkadığı, balkondaydılar. Oooo, bütün aile, bir aradalar.

Dedesi, hangisi ? Şişman olanı, bezgin sesle, yine, balkon kirlendi dedi. Kuş gribi korkusuyla, güvercinle, oynamama yasağını, gizlice verdiği ekmeklerle aşan çocuk, annesinin kızma olasılığına karşın, hemen, uçuran sihirim yok, dedi.

Ellerini çırptı kadın, kanatlandılar. Uzaklara, buz devrine de, giderler, değil mi ? Evet, sevdiklerimize, selam götürürler.

Babama ? Başını salladı, kadın. Kuşlar, barışlar, babama selam söyleyin kuşlar, diye bağırırken arkalarından, gökyüzünde, çoktan, kaybolmuşlardı.

Merak etme, gelecekler, onları, sevdiğini biliyorlar.Şimdi, yardımına, temizlik sihrine, ihtiyacım var.Asasının ortasındaki, kalbe bastı, müzikle beraber, ardın sıra yürüdü, kovaya su dolarken, akıllı asam, önce su gerektiğini biliyor da suyu dolduruyor.

Asam, herkese yardım eder, perilerine, sadece iyilik sihri yaptırır, kötülüğü sevmez.Konudan konuya geçişlerini takipte zorlandığı, altı yaşındaki çocuğuna gülümsedi.

Milenyumun çocukları, bu yaşlarda, gerçi asamızda yoktu ya, herhalde, bunca sözü de, peş peşe sıralamamışızdır. Betüş mü, acemi cadı mı, daha iyi sihir yapıyor ? İkisi de diyor çocuk.

Cehennem sıcağı, bu, olmalıydı. Helikopterlerin, tankların dinmeyen sesi.

Ter, yüzünde ince çizgiler bırakarak akarken, kum çuvalların ardında, tepeyi gözlüy ordu . Burada, hayat, kör talihin kurbanı.Yüzünü görmediğiniz, hayatını bilmediğiniz, biri tarafından öldürülmek ya da yüzünü görmediğinizi öldürmek.

Onun için, ben, benim için o, yalnızca, yok edilecek birer hedefiz.

Kim bilir, kimin için, perde, az sonra, kapanacaktı.Başını çevirdi, toprağın üzerinde barış, sakin, öylece durmuş, kendisine bakıy ordu . Kal, biraz, güldü, beni almadan, kanatlanırsan, kırılacağım.

Yine de, konacak yer mi bulamadın ? Kıyametin ortasında, işin ne derken, bağırdı biri, dikkat.

Karartılar arasında, öğretmeninin tiz sesini duydu; ”daha, dün, annemizin kollarında yaşarken.”Taş, toprak, toz bulutu içinde, sağa sola yalpaladı, çırpındı barış, çalılıklara düştü.

Her gün, şafağı sayıy ordu . Şafak, 150. Oğlum, o, onu yapmış, bu, bununla gezmiş, bana ne gerek, onların hayatları diyerek izlemediği haberleri, delicesine çarpan yüreğiyle, kaçırmaz olmuştu.Canı, oralardayken, yaşam destek ünitesine bağlı, adet yerini bulsundu, yaptıkları.

Uyusam, kalksam, tekrar uyusam, kalksam.Baksam ki, o, kapıda. Göreve gidiyoruz demişti, dönüşte ararım. Durduk yerde, sıkıntı kaplamıştı içini.

Telefon. Her çalışında, korkarak açmanın azabı, gelsin, kablosunu çekecekti, yetişemedi.Sustu telefon.Avluda ayak sesleri, kapıyı açtı, üniformanın yanında kızarmış gözleriyle, adamı.

Konuşmalarına fırsat vermeden, ayakkabısız, bahçeye çıktı, yürüdü, yürüdü….Söğüt ağacının yanında durdu, ciğerinden koptu feryadı; dayanamam, annem, dayanamam.

Kayanın ardındaydı, toz bulutu yavaşça dağılıy ordu , öksürdü, ağzının içinde toprak tadı. Oğlum, çocukken az toprak yemedin, hastalanıp, öleceksin diye endişelenirdim.

Tozlanmış kalaşnikofunu sildi.Dünyada, sabah, akşam gökyüzünü seyrettiğinden, toprak, mutludur, sanırdım. İnsanoğlunun bombalarının, toplarının, seni, dipsiz çukurlara mahkum, delik deşik edeceğini, tahmin edebilir miydin ? Sende, intikamını alır, izin vermezsin, dağlarda, ovalarda, otların, ağaçların yeşermesine.

Şu anda ben, adını bilmediğin kimin, kimde benim ecelimdir ki ? Az ötede, kıpırdamakta güçlük çeken barışı, gördü.Hep, bir güvercini olsun istemişti, sıkıldığında gidecek, mutlaka, yanına dönmeyi de arzulayacak.

Çok mu korktun, uç, git, koruyamam, seni. Makineli sesine, karıştı, bomba sesleri.Tahtadaydı, telaffuzun bozuk diy ordu öğretmen, haydi, devam, ”daha, dün, annemizin kollarında yaşarken.” Ateş basmıştı her yanını, ayaklarının üzerinden akan soğuk su bile, serinletmiy ordu .Avuçladı suyu, yüzüne çarptı, çarptı….

Başında ki, örtüyü çekti, suya bıraktı, dalgalandı örtü, alıp götürecekken dere, tuttu, sıkmadan başını bağladı. Sular damlıy ordu , elbisesine. Etrafı çevreleyen, günlerdir yanan, dağlarda, hala, duman tütüy ordu .

Kapıya dayanmış, hayır, demişti.Sessizce, ellerine sarılmış, öpmüş, ardına bakmadan gitmişti.

Bir daha da, haber alamamıştı.Öyle bir gürültü koptu ki, çakıl taşları yerinden oynadı, panikledi, karşısında dağ yarıldı, ateşler içinde kaya parçaları göğe yükseldi.

Elini göğsünün üzerine koydu, suya bata çıka, bağırarak, koştu. Saçları dağılmış kadını, kollarından yakaladı adam, sarstı, öldü dedi kadın, toprağa çöktü, dağa döndü, dayanamam, yavrum, dayanamam.

Hava kararıy ordu , açıktı televizyon, işkencedeymişçesine, lokmalar ağzında büyüyordu çocuğun, “ Ortadoğu, Savaş,…..Kırsalında,….çatışmada……..” haberleri arasında, tabaktakiler bitecek derken, çaresizce, “ne diyeyim” dedi kadın kameraya “ bir bir gidiyor çocuklarımız.” Kimseyi görmeyecek haldeyken, acıyı, kine dönüştürerek savaşı, cana karşı canı, haklı çıkarma peşindekiler, nasıl da, elleri titremeden uzatırlar, mikrofonu.

Ruhunuz, eller üzerinde, tabuttayken, anlı şanlı, debdebeli kelimelerini, propagandalarını, sloganlarını duymadığınızı bilmezler.

Kalbinizi, galibi ölüm olan, katılmadığınız savaşın cephesinde, tek kurşunla parçalamışlardır.Kırık parçalar, batar her yerinize, bedeniniz ağrır, dövünürsünüz, acınızdan vurursunuz dizlerinize.

Cevaplayamayacağınız sorular hücum eder, ne düşündü, ne söyledi, canı, çok yandı mı ? Hıçkıra, hıçkıra, ağlamanızı engellerler. İnsan böyle bir günde değil de, ne zaman ağlar, düğümlenmiştir boğazınız, söyleyemezsiniz.

Kalabalıkta, onunla, baş başasınızdır, sesini, gülüşünü duyarsınız, anılar üşüşür, paylaştığınız umutlarını, şakalarını özlersiniz. Bir tek, ayrı dillerde söylenen, aynı ağıt anlar sizi; “Gitti, canımın cananı.Bıraktı, beni yaralı”.

Göz yaşınızdan akan artık, yaşamayacağınız sevincinizdir ve kaybettiğiniz, yerine, yenisini koyamayacağınızdır. Kadın, niye ağlıyor ? İnsanı, yavaşça öldürecek, kapanmayacak yarasına.

Bu, gözyaşlarının her damlası, evladının yaşayacağı hayatı, gününden önce alanların, görmeyi reddettikleri, yenilgilerinin resmidir, diyemedi. Herkes bilir, silaha, lazer güdümlü bombalara, füzelere harcanan, sofralardan çalınan ekmektir. Ölenlerde, ekmeği çalınanların, çocuklarıdır.

Muhabir, şimdi Bodrum’dayız dedi.“Türkbükü, cıvıl, cıvıl, bu sene, ıslak iskele partileri, ünlüleri, eğlenceleriyle….. “ Ah, çocuğum, ah, halklar, savaşmazlar, her detayı planlanan katliama, savaşa, itilirler.

Savaştan nemalananlar, bombalar düşmediğinden sokaklarına, yıkıntıyı yaşamayanlar, acı çekenleri iki dakikalığına ekranlarda görenler, kanal değiştirince savaşı bitirerek,ölümden uzaklaşanlar, acıları, yok etmenin yolunu ararlar mı ? Arasalar da, önyargılarından kurtulup, doğrusunu bulurlar mı ? Gücümüz yetseydi de, gözü dönmüş ihtirastan, Filistin’den, Beyrut’tan, Irak’tan, Hayfa’dan dağlardan, şehirlerden, savaşın sevgilisi ölümün, elinden, alabilseydik, çocuklarımızı. Savaş, hep, olur mu ? Karşısındakinin çocuk olduğunu hatırlamaz gibi, dalgın, insanlık tarihinin, 296 yılı barış içinde geçmiş.

Barışı da savaşın kılıfı yapanlar, savaş, olmasın diye savaşıyoruz, diyorlar.

Şaşkın gözleriyle, hımm, dedi, çok zormuş, anne. Kızdı kendine, çocuk o, yapabileceğin, geleceğin karanlığına dalmadan, çocukluğunu, en güzel anılarla bezemektir.

Doyduysan, yemeyebilirsin. Beklemediği ödülün heyecanında ya, kararından cayarsa ikileminde, çabucak, kalktı masadan. Bambi’yi ? Filminden etkilenip, uykusunda ağladığından, DVD’sini seyretmesini istemiy ordu . Düşüncelerini okurcasına, biliyor mus un, artık, kötü rüyaları, uykumdan, kovabiliyorum.

Bana da öğretir misin ? Büyüklerin, hayallerini, güçlerini, sınırladığını bilircesine, ama dedi çocuk, önce, sihre, inanmalısın. Balkonda, çocuğun kahkahalarını duyarken, kenara sinmiş güvercini fark etti, döndün mü ? Ürktü güvercin, geri geri gitti, korkma, belki de haklısın, ben de, korkuyorum insanlardan, yarattıkları dehşetten.

Ne garip, ülkelerinde, yıllardır süren savaşı, ölümleri, empatisiz, duyarsız, banttan izleyenler, başka bir ülkeye operasyonu destekleyenler, ileri sürdükleri gerekçeyle savaşana, “ ne insaf, ne ölçüsü kaldı, insanlık nerede”yle de, dünyaya, kızıyorlar.

Dünya Susuyor.

Çünkü, ortak payda istenmediğinden, birinin terörist dediğini, bir diğeri, özgürlük savaşçısı sayıp, kitleleri yıldıran, sindiren terörle, mücadele, her ülkenin, ihtiyacını karşılayıp, kendini savunmada savaş, haklı kılınarak, ihlalleri ve ölüm de kanıksattılar.

Söylesene, onca yüzsüzün arasında, sende, bulunsaydı dünyayı karartacak bomba, bu kadar pervazsızca savaşırlar mıydı ? Gel, elini uzattı, kanadı kanıyor gibiydi, yaklaştı kadın, uçtu, güvercin. İnan, kıskanıyorum seni, diye mırıldandı, sende, bir gün, elbette kazanacak, barışı, özgürlüğü.

Pijamalarını giydiriy ordu , ince, zayıf kollarıyla, annem diyerek, sarıldı çocuk.Y alandır diye düşündü, bir annenin, ölene dek yüreğinde yanacak korun, başka annelerin sıcak göz yaşlarıyla söndürüleceği, yeni ölümlerin, dermansız derde merhemi, iflah olmaz bir yalanıdır.

Aksini, iddia edeceklerse, kendini iknada, “ezeli şifa” aldanışı, kabullenmiştir. Gözlerine bakmadan, sıcaklığını duyumsamadan, şımartmadan, yaşama katlanmak, hayattın sürgünüdür.

Anne, terörcüler, buraya, gelir mi ? Onların, anneleri yok mu ? Gelmezler, onların da anneleri vardır, uyu artık, dedi.

Uzaklarda, başka bir çocukta, soruyor mudur, anne,………gelirler mi? Eğer, insanların, ruhlarının derinliklerine gömdükleri vicdanları, barışın büyüsüne kapılıp, ayaklanarak, acılardan, yaralardan akan göz yaşlarıyla, yarını, huzuru, taçlandırabilseydi; barış, ittifakı hayatla; ihaneti ölümde, savaşı yener miydi ?

Gülsen FEROĞLU

26.07.2006

You may also like

Yorum Bırak