Celladımsın ey Zaman

Gülsen Feroğlu

İnsanın kaderi doğduğu, yaşadığı ülke, coğrafyadır değil mi Hevalım? Yoksa, dünyanın bir yerlerinde; Paris’te, Londra’da, Oslo’da; aşkın, elde kadeh ‘Summer’ şarkısının, ‘Michelin star restaurants’ların, George Clooney’in, iPhone 6’nın, bilinmezlerin peşindeyken insanlar; yaşamasaydın Ortadoğuda, bu denli kolay, bu denli ucuz ölümle çerçevelenir miydi hayat?

Doğmasaydın Ortadoğu’da, Türkiye’de; yaşamak bir çocuğun gülüşünde, sevdiceğinin gözlerinde, hanımeli kokusunda, sonbahar rüzgârlarındayken n e işin olurdu senin Hevalım, elde keleş, M-16; Sincar’da, Kobanê’de, Gabar’da.

Ne işi olurdu; barbar İŞID’in evinden, barkından ettiği Êzidilerin, Rojavalıların, Suriyelilerin bir anda mülteci konumuna düşüp horlanacakları Türkiye sınır kapılarında.

Odağına eşit yurttaşlık, fırsat eşitliği, bireyi yerleştirmiş medeni bir ülkede doğsaydın Hevalım; hiç, bu yüzyılda, en doğal hakkın “ana dilinde öğretim” için mücadele etmek zorunda kalır, Mahir Çetin 20 yaşında “Pis Kürtler”le kendisine saldıranlar tarafından öldürülür müydü?

Ve heba eder miydin; RTÜK’ün Oscar kazanmış “piyanist” filmini oynatan TV’ye ceza vermesi vari gülünçlüğü aşikâr onlarca mevzuyla Safiye Sultana ”sözüm ki tek sana geçmez, celladımsın ey zaman” dedirtmiş günleri, ayları.

Yaşasaydın medeni bir ülkede; cellatlığına inat zamanını keyifle geçirirken ; İstanbul’da bir çay bahçesinde sohbetteyken Ayla Bulut (66)’la , Hülya Bayrak (60)’ın üzerlerine düşen dişbudak ağacının, Yusuf Kaya’nın damperi açık bir kamyonun yıktığı üst geçidin altında kalarak öldüklerini, 2,5 milyar dolar yatırımlı Tema Park inşaatının 3000 çalışanın “Yemeklerimizden böcek ve kurt çıkıyor….”la eylem yaptığını duyduğunda, belki sen de “ne olacak, 3.dünya ülkesi” diyecek, geçecektin.

Tıpkı Tahir Kara, Hıdır Ali Genç, , …, Bilal Bal’ın malzeme çıkardıkları asansörün 32 katan yere çakılmasıyla bedenlerinin parçalandığı iş cinayetini duyan Dünya Ticaret Merkezi müteahhidi Larry Silverstein’nin “New York’da bu tür kazalar ancak 100 yıl önce yaşanırdı.

10 İşçinin birlikte öldüğü iş kazaları duyulmuş şey değil” dediği gibi. Gerçi; Faruk Eskioğlu’nun belirtiği “İngiltere’de asgari saat ücreti bu yıl 6.31 sterlinden 6.50’ye çıktı. Bizim toplumda ise ne yazık ki yıllardır 2.5 – 4 sterlin aralığında….”ki ücretle çalışan 15 milyon kişinin %56 sının sendikasız olduğu Türkiye’nin; iş kazaları sonucu ölümlerde El Salvador ve Cezayirden sonraki dünya 3.üncülüğü kimi, niye şaşırtacaktır ki.

İşte, 301 madenci Soma’da katledilmeseydi madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda 19 yy. çalışma şartlarının hüküm sürdüğünün ortaya bile çıkamayacağı bu Türkiye’de; sabah, akşam hiçbir sorunu çözmeyen konuşmalar, absürt muhalifliklerle zamanı boşa harcayan; kendine, düşüncesine aşık kimliklerin, grupların, partilerin, liderlerin, STÖ’lerin, sendikaların gözü önünde ölür, onlarca emekçi. İnşa ettikleri, ortalama 2 milyon TL’ye satıldığından alamadıkları “seçkin yaşam alanları”; rezidanslar, konaklar, kuleler emekçilerin, ötekileştirenlerin cesetleri, kanları üzerinde yükselirken; her biri bir Towers, plaza, AVM, medya kuruluşu sahibi Türk burjuvazisinin Impostor sendromuna yakalanmamasıysa, asla bir muamma değildir.

Zira bulundukları yere Bill Gates, Mark Zuckerberg …, …, gibi yaratıcılık, girişimcilik, inovasyonla, emek sarf ederek değil, devlet eliyle getirilmişlerdir. İttihat ve Terakkinin “Ey Türk zengin ol”; Mustafa Kemal’in de “Kaç milyonerimiz var?

Hiç….birçok milyonerlerin hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız” , “…..ticaretin hariç ellerde olmasını engelleyecek … ….bizden tüccarların eline olacaktır”la yönü belirlenmiş ekonomik sistemin harcına konmuştur; gasp, suç, kayırmacılık, rüşvet, torpil, yolsuzluk….

Böylece devlettin bedava arsa, arazi, ihale, teşvik, kredisiyle desteklenen, tehcir, varlık vergisi politikasıyla da sürülen, katledilen , 6/7 Eylül’de linç edilen azınlıkların mallarının gaspı; halkın yoksulluğu sayesinde servete kavuşturulan zenginlerse, kendilerini yaratan ulus devlette, ideolojisine koşulsuz biat edeceklerdir.

Yaratılan bu Sünni, Türk ve de beyaz zenginler, e lbette ki burjuvazinin evrensel “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” şiarından, kültüründen, estetikten, nezaketten yoksunluktan; efendileri ulus devletin ötekileştiriciliğine, katliamlarına ses çıkarmayıp, burjuva yerine tüccarlığı yeğleyeceklerdir.

Değişime, gelişime ne kadar uzaklarsa siyasette de o kadar yakın bu nevi şahsına münhasır beyaz Türk tüccarlar; yıllarca kapalı ekonomi sayesinde halka son kullanma tarihsiz, defolu mallarını yutturacak, s osyal devleti de “hep bana hep bana”yla çöpe attırtacak, …..,

“1 milyon dolardan fazla kazanan herkes en az %30 vergi ödemeli” diyerek Bill Gates’le zenginler üzerindeki vergilerin arttırılmasını savunan, 92 milyarderi infak taahhütnamesi (the giving pledge) imzalamaya ikna eden Warren Buffett’ıysa banal bulacaklardır. Eğitimmiş, kültürmüş, icatmış… mış… mış… hep az parayla çok iş yaptırmanın, hep win/win: kazan kazan derdindeki bu tüccarlardan kimse; 15.yy’da Leonardo da Vinci, …, Michelangelo,…, Galileo Galilei’ye sponsorluk yaparak sanatın, bilimin gelişimine öncü Rönesans’ı şahlandıran “ Medici”lerden olmalarını beklemese de…

Gene de insan, hiç olmazsa; kâr ederken emekçilerin mücadelesi, teknolojik devrimlerin itici gücüyle adil gelir dağılımını, farklıya pozitif ayrımcılığı, demokrasiyi benimsemiş gelişmiş ülke burjuvazisinin gökdelenlerini değil çalışanların ölmeyeceği binalar inşa etme teknolojisini, iş ahlakını taklit etmelerini istiyor.

Âmâ nerde…nerde… Hâlâ da çalışanları özgür, yaşam kaliteleri yüksek değilse yeni bir şeyin keşf edilemeyeceğini, ürettiklerini satamayacaklarını anlamış, bir arada yaşamak isteyip istemediklerini 18 Eylül 2014’te İskoçya referandumundaki gibi halklara soran demokrat burjuvazi; dünyada yükselen değerken, 76 milyonun vergisinin birkaç bin tüccara pay edildiği Türk müesses nizamından yanadırlar.

Oysa bugün şikayet ettikleri AKP iktidarı, binlerce insanın öldüğü 30 yıl süren iç savaş; muhalif ve farklı her kesime, her etnik kökene, mezhebe karşı devletin faşist tek tipçiliğine, yasakçılığına, katliamlarına, Kürtlere insan dışkısı yedirmiş zalimliğine, darbelere “evet” demelerinin sonucudur.

Quacquarelli Symonds 2014-2015 dünya üniversite sıralamasında en iyi 399 üniversite arasına hiçbir Türk üniversitesinin girememesinin; inançla bilimi bir tutan vizyonu “neden zorunlu kimya dersi tartışılmıyor ”un ötesini aşamayan Cumhurbaşkanına sahipliğin, bir anda milyarder olan işadamı Ekrem Cengizlerin, akademisyen Yusuf Kaplanların altında da işte bu yatar.

17’sin de bir çocuğu yaşını büyüterek asan darbecilerin adının sokaklara, caddelere verilmesine kayıtsız, işkenceler, katliamlar yapanları, yaptırtanları yalılarında ağırlayıp itibar sağlayan bu tüccarlar yüzünden Kenan Evren, Selim Edes, Engin Civan, Mehmet Ağarlar nasıl alnı ak başı dik dolaştılarsa toplumda, bugün de Alp Gürkan, Aziz Torun, Rıza Sarraf, Veli Küçükler öyle dolaşmaktadırlar.

Bana burjuvanı söyle sana nasıl bir ülke, toplum olduğunu söyleyeyim önermesiyle her şeyi yapan ve de yapabilecek kudretteki burjuvaziniz ne kadar adalet sever, demokrat, özgürlükçüyse toplum, bireyde o kadar adildir, demokrattır…,…,.

Bu ülke… bu şehir…bu hep bir eksiği olacak hayatlar… ömür ???? hep Eylül…hep Erdal Eren…Veysel Güney…hep Berkin Elvan… hep 20.07.1998’de gittiği dağda 14.09.1998 tarihinde öldüğü 20.09.2014 tarihinde açıklanana kadar evladı Fadıl Kayık’ı sağ sanarak yolunu gözleyen annesinin kahramanı olduğu hüzünlü öyküler…

Delik deşik hayaller, umutlar nasıl da hayat kokar. Yoksa, sonu tutunacak bir toprağa, özgürlüğe varacak uzun bir yolculuğun son cümlesi için mi tüm bu yaşananlar .

Gülsen FEROĞLU
06.10.2014

You may also like

Yorum Bırak