Ne yazık ki 1789’un şiarı özgürlük, eşitlik, kardeşlik uğruna; vatanı, inançları uğruna; öldürmek, ölmek zorunda bırakıldığımız bu dünya düzeninin hâlâ insanlığın istediği “o düzen” olmadığını sizce de anlatmadı mı… evladının,…
Yazı
Keşke barışın, demokrasinin “döndün ya…”, “gula min, çokkk özlemişim”’in bedeli bu kadar ağır, bu kadar ölümcül olmasaydı; yıllara ömrümüzü nasıl tükettiysek bu topraklarda, bütün yeryüzünde öyle tükettik ‘demektir’i nakşettiğinde, gidene…
Bu ülke… bu şehir…bu hep bir eksiği olacak hayatlar… ömür ???? hep Eylül…hep Erdal Eren…hep Berkin Elvan… hep Fadıl Kayık…hep Dilar Gencxemiş… hep Hakan Buksur… Delik deşik hayaller, umutlar…
İnsanın kaderi doğduğu, yaşadığı ülke, coğrafyadır değil mi Hevalım? Yoksa, dünyanın bir yerlerinde; Paris’te, Londra’da, Oslo’da; aşkın, elde kadeh ‘Summer’ şarkısının, ‘Michelin star restaurants’ların, George Clooney’in, iPhone 6’nın, bilinmezlerin peşindeyken…
İlk kaybın hep masumiyet olduğu savaşın Ortadoğu’daki gölgesinde, insan, bazen her şeyi unutup bir rujun rengini seçmeyi hayatının en önemli meselesi haline getirecek kadar aptallaşmak istiyor. Sonra. Sonrası Özdemir Asaf…
Hiç dönmeyecek olanlara öyle yandı ki içim, öyle yandı ki; yollarını kaybetti kelimelerim. Öyle işte… o çocuk düşlerimiz yok artık. Ki çerçevesini önce ailenizin, yaşadığınız ortamın çizdiği düşleriniz; bugünün sınavdan…
İşte hepsi bu; sonunda bir hiçliğin içinde yitip gidecek her şey şehr-i İstanbul’da da, şehr-i Amed’de de. Öncesinde, yaşaması gereken bir ulusun karşısına yok edilmesi gereken, ötekileştirilecek diğer bir ulusu,…
Hayat , sadece başımıza gelenler değil, başımıza getirilenlerdir de. Ve “çocuğum bol bol masal dinle/ henüz inanırken…” Zira; adı ölüm.. adı savaş.. adı bir anda ülkelerin sınırlarının değişebildiği Ortadoğu olan…
Bir gün… bir gün bir şey… bir gün bir hayat kaybedersin; bir nefes, bir bakış, bir anı, bir fotoğraf. Senden o gün bir şey gider, sonra çok şey; Ve o…
Ilık bir bahar akşamı, havada leylak kokusu; hayatın ne kadar güzel olabileceğini hatırlatıp, hafifçe gülümsetecek. Bu toprakta! azıcık gülümseme, azıcık huzur öyle mi? Asla! Çünkü “bedava ölümle” kol kola gezdiğim…