Ilık bir bahar akşamı, havada leylak kokusu; hayatın ne kadar güzel olabileceğini hatırlatıp, hafifçe gülümsetecek. Bu toprakta! azıcık gülümseme, azıcık huzur öyle mi? Asla! Çünkü “bedava ölümle” kol kola gezdiğim…
Yazı
Belki en büyük zaferin içinde birlikte kaybetmişsinizdir, onu bile bilemeden; duymuyoruz birbirimizi, duymakta istemiyoruz. Kabil, Habil’i öldürdüğünde de Adem oğlunda insanlığı, merhameti yok ettiğini bilmeden kazandığını sanmıştır da… kazanmak bir hiçi…
Ne de olsa içinizdeki ölmüş, öldürülmüş parça size aittir. Kimse bilmez, kimsenin bilmesi gerekmez. Zaten bu gök kubbede hepimiz; ahlakı, adaleti, aklı beraberinde götüren masumiyet kaybedildiğinden içimizde ölü bir vicdanla…
Elbette “kadının adı yoktur.” Kül kedisinin Cinderella olduğu da kocaman bir yalandır….o yüzden…artık uyuma vaktidir… evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… kurşuniydi gece; ekranlar kırmızı zemin üzerine beyaz “son dakika”…
Annenizin sesi…elin oğluna gelinceye kadar; sevseydi, sevilseydik anne babamız severdi bizi. Aşkmış mala mı, he, he aşkmış….aşk… Ne vardı, her şey masalardaymış gibi olsaydı. Hiç değilse, çalışsa da çalışmasa da…
Usta eli bir dokunuş, muhteşem bir bitiriş; Dava düşmüştür sayın yargıç. Hem de; Başbakanın, Aziz Yıldırım’ın yargının kararlarını; yargının hükümeti, emniyeti; emniyetin yargıyı tanımadığı devletin, Ali İsmail Korkmaz’ın yanı başına.…
Sahi nerede kalmıştık… ha, Orhan Pamuk da akıllı olsun. Niçin mi? Çünkü… Hrant Dink’i anma etkinliğinde polis, katilinin simgesi beyaz bereyi takabildiyse, Roboskide evler basıldıysa gece vakti, bombanın lime lime…
Son bir kez arkasına baktı, o da arkasını dönüp bakacak mı diye, bakmadı; şarkıları yalanlarcasına. Bitti dedi kadın işte şimdi bitti. Şehir bitti. Sustu şehir. Balkabağına dönüştü her şey; Türkiye,…
Zaten zamanın boşluğunda durmaksızın bir uçtan bir uca, bir acıdan diğerine savrulduğumuzdandır; Hayata da “bi çek git” deme tadını kaçırışımız. Yoksa.…. ağlıyor musun sen? Gözyaşı döktüğün; hani içinden hayatlar düşmesin…
Mevsim de düne sarınca; hiç öyle dumanı tüten çayı alıp pencere önünde lapa lapa yağan karı seyredecek halde değilsinizdir derken dört yaşındaki Can’ın sesi “anne, bugün yarın mı?” Olamaz mı?…