Hangi ara açtı bu çiçekler de görmedik hayretinde, yaşanmışlıklarıyla dolu olsa da dünya tarihi, aynı şeyin, aynı olayların defalarca tekrarı sonrası ancak iyi ya da kötülüğe karar vererek harekete geçildiğinden, ömürlerin de boş yere heba edildiği Ortadoğu coğrafyasında, yeni bir düşünceymişçesine alıcı bulacak, demek ki günlük yaşamı etkileyen enflasyon, üstünlerin hukuku; adaletsizlik, yolsuzluk, nepotizm, ötekileştirme, yalan, iftira, talan yüklü müesses nizam; iktidar ve muhalefet partilerinin olaylara bakışı, duruşu bireyin yaşamının, halet-i ruhiyesinin üzerinde de belirleyiciymiş.
Öyle ki, bir sabah uyanıyorsun, bakıyorsun ki, çapulcu ,sürtük, fahişe, “ananı da al git”, vatan haini, ihanetçi, terörist, FETÖ ’cü değil, “İstanbul Sözleşmeli” medeni dünyanın bir parçasıymışsın.
Neydi o; yaşam sevincini yok eden tek adam rejiminin güdücüsü Erdoğan’ın, AKP’lilerin kibirlerini, şatafatlı yaşamlarını, yağmalarını, yoksulluğu engelleyememenin çaresizliğinde; muhalif liderlerin de ilkesizce ordan oraya savrulmalarına, “Anayasayı” yok sayarak Can Atalay’ın milletvekilliğinin, Selahattin Demirtaş , Osman Kavala’nın da özgürlüklerinin ellerinden alınmasına bakıp “6 parti bir araya geldi, Yeşil Sol Parti (HEDEP) dışarıdan destekledi yine yıkılmadı bu iktidar,Şimdi muhalefet, darmadağınıkken, kazanılır mı bu yerel seçim? Hep hüsran, hep hezimet. Bunca rezilliğe hala Erdoğan’a oy veren bu cahil halk….” moralsizliğinde; cidden de coğrafya, doğulan ev kadermiş, hiç bir şeyin düzeleceği de yok.Bu şefkatsiz, vicdansız, çağdışı çarkın içinde sürekli dönmektense, en iyisi çekip gitmek, bu ülkeden.En azından kalan ömür huzur içinde geçer’ öfkeli asık suratlar.
Şimdi, bugün seçim sonrası çöpleri toplayan temizlik görevlileri dahil, herkesin yüzünde bir gülümseme, yol kenarındaki çirkin hafriyat bile göze güzel görünüyor , vallahi bir seçim yenilgisini, ne ülke, ne de bünyeler kaldıramazmış, el insaf 22 yıl sonra gelinen nokta; gri liste, milyonlarca mülteci, her şeyden rant devşirme, rüşvet, pahalılık; daha da mı, seçim kazanılmayacaktı?
Hoş hangi oligarktan türediği bilinmeyen “Gezi direnişinde gördük ki, kitle sokağa döküldüğünde iktidarın işine yarıyor” korkutmalı, bireyleri hakları için protesto yapmaktan alıkoyan; zenginden, gelirinden vergi almak yerine fakirden nasıl daha fazla vergi almalı’yı bayraklaştırmış müesses nizama dokunmayan, ucube uygulama; grup kurduğunda hazineden alınan devlet yardımı sayesinde, hiç oy almasa da en az beş yıl erki ve parayı elinde tutacağı partisinde; haftada bir grup toplantısında bağırıp, çağırmayı, isteğini aday adayı atayıp, makam mevki sağladıkları siyaseti geçinme kapısı algılatan, eleştiri kaldıramayan Erdoğan gibi egosu tavan, otoriter muhalif siyasi parti liderlerine, dev bütçe üzerine oturmuş STK başkanlarına kalsa, bu seçimde kaybedilirdi.
Ama bu defa , önseçimsiz atanmayı kabul eylemiş “projeniz ne? benim projem yok” coolluğunda, adilliği tartışma götürmez adayın, belediye başkanı seçilmesi bile gösterdi ki, partilerde ve STK’lardaki halinden memnun, adeta “Woke” akımının temsilcisiymişçesine sorunların kaynağı müesses nizama; –Demokrat Parti üyesiyken, partisinden ayrılıp ABD başkanlık seçimine girmiş “Kapitalizme kızgın olmanızda sorun yok” kitabında “Oligarklar, ABD’yi de yönetiyor ve bu sadece ABD ya da Rusya’yla da sınırlı değil. Avrupa, Birleşik Krallık ve dünyanın her yerinde, az sayıda inanılmaz derecede zengin insanın işleri kendi lehine yürüttüğünü görüyoruz. Ve yalanlar, yalanlar, yalanlar… Ve yolsuzluk, yolsuzluk ve yolsuzluk… medya da oligarkların kontrolü altında“ tespitini yapmış; özlemi duyulan entelektüel politikacılardan Bernard Sanders gibi– köklü bir itirazı olmayacak sağ, İslamcı, muhalif sosyal demokrat , sol partilerin de hükümranı oligarklara rağmen;
hani eriyen karlar, yağan yağmurlarla dolar, dolar da baraj, taşmak üzereyken kapak kontrolü bir biçimde açılır, bir felaket önlenir ya, işte günlük gereksinimi ekmeği, yumurtayı almayacak boyutta; istisnasız tüm partilerin de oy deposu kullanma amacıyla “… ayda toplam 236.863.960,00TL et yardımı yapıldı….biz halkımıza et değil, but veriyoruz. emeklilere verilen 1000 liralık yardımı 5 bin TL’ye.. çıkarıyoruz ” vaatleriyle, sürekli istismarına, onurun ayaklar altına alınmasına neden bir kurabiyenin 50-60 liraya satıldığı vitrinlere baka kalınan fakirliğin yaşandığı, dünya sefalet endeksinde 5.inci sıraya erişmiş Türkiye’ de; yandaşa hazine garantili proje, geri ödenmeyen krediler, emeklisine 10 bin TL maaşı reva gören otoriter yönetiminin dizaynı ekonomik yapının mimarı AKP’nin iktidarının 22.inci yılında bıçağı kemiğe dayandıran; sadece kendisini değil uluslararası camiayı da rahatsız eden Erdoğan’ın, ortağı Bahçeli’nin dev aynada “Ali Kıran baş kesen” tavrının, kibrinin, şımarıklığının arşı aşmasına tepkisini;
‘ne yaparsa yapsın “partim, mecburum” diye oy vermenin 22 yıl sonunda memleketi getirdiği nokta iflas, koyu bir karanlık, istibdat ve fakirlik. Zaten illaki bir gün iktidardan düşeceklerdi. Sürseydi 1923-1945 yılları arasında tek partili CHP sonsuza kadar iktidarda kalırdı. Yetti de, arttı artık süngü düşürülmeli’ şiarıyla kanalize ettiği seçim sandığından; Erdoğan’a, iktidarına okkalı ders verme arzusunu taşıtarak “cahil, aptal” ithamlarını da boşa düşürüp, rüştünü de ispatlayan Türkiyeliler sayesinde; umutsuzluğun dibinde, kimsenin beklemediği , umulmadık, sürrealist bir anda, elde telefon “Adıyaman, Menzil’in yuvası da mı, CHP yazıyor, şaka mı bu? Sakın bizimkiler, oyları çalmış olmasın?’ uçuşlu kelebek etkisiyle sanki o ahlaksızlığı ahlak, taraftarlığı doğruluk, “onlarda da yapıyor’la hırsızlığı, haksız ikbali normalleştiren zihniyetin çürüttüğü insani değerler, hak , hukuk, adalet de ayaklanmış;
Sümeyyelerin danışman, Beratların bakan, Hamzaların kamu bankası yönetim kurullarına atanmadığı, 5’li çetelere adrese teslim ihalelerin verilmediği, demokrasinin baş tacı edildiği “muasır medeniyet“ için çırpınanlar da “benim memurum isini bilir”, “çok yedi ama çok da is yaptı, biraz da bizimkiler yesin ne var bunda“ klişeleriyle yol verilmiş “Kleptokra”siyi sonlandırmışcasına yaşanan mutluluk “yalancı bahardan” daha kısa, ancak gece kadarlıktır, oysa.
Gün ağardığında, sebep ne olursa olsun onca yıl sonra seçim kaybettiren kitlenin, Türkiyelilerin partisinden uzaklaşarak, iktidarını da yıkacağını anladığının itirafı “biz bitti demeden bitmez” kabadayılığına sığınan Erdoğan’ı izlemenin keyfinde ‘var ya hep başımızda kalacak sanırken şu olana bak! meğer ne kadar da hasretmişiz azıcık sevinmeye, umuda …’ coşkusunda mis kokulu beyaz çiçekli mahlep ağacının altında bankın konduğu park; önceki gün, dün de böyleydi, yine havuzdan su sesi geliyor, gençler aralarında bir şeylere gülüyor, kulağında kulaklık şarkı dinleyen kadının önündeki merdivenin orada selfie çekiyordu öğrenciler. Bugünde, dün de otobüslerin, arabaların fren, korna sesi aynı; sevgililer, yaşlılar, memurlar, insanlar dolaşıyor yine aheste, aheste, dedikodu yaparak. Televizyonlarda yine durmadan, durmadan konuşan; kaliteli yaşamlarını finanse eden sistemin çarpıklığını göstermemeye yeminli yine, aynı sağ, sol, İslamcı, yandaş, yoldaş yüzler; yazarlar, çizerler; hep yaptıklarını yapıp akıl dağıtıp, siyaseti dizayna yeltenen.
Peki, o zaman, her şey; zihniyetler, tavırlar, duruşlar –“bak, bak şu Raşit’e, Gül’e; oturacağı koltuk hakkıymış pişkinliğinde, önseçimi kazanmış Faruk’un, diğerlerinin hakkını çiğneyerek, atamayla listede ön sıraya koyulan değilmişler gibi, nasıl da gevrek gevrek gülüyorlar. Parti Meclisinde, İl’de, İlçede, belediye de olmasaydı abin Ali Haydar, ablan Saniye , arkadaşın Veli, Alper komşun Erdal, annen Yaşar, baban Murat, aday tespit komisyonuyla tamamen duygusal ilişki kurmasaydın acaba görür müydün sen ! o koltuğu’– düşünceleri aynıyken; değişimi giyimde kuşamda, kaşta gözde, saçta yeni bir tarza bürünme kavramış toplumsal yapıyı bir anda sevgi pıtırcığı, böceği kılan; değişmediği halde değişim, değişmiş gözüken ne?
Sırf, özellikle de sol, sosyal demokrat cenahta yıllardır ufak bir yerginin karşısına konulan Demokles kılıcı “şimdi sırası mı AKP’ye yarar, partiye zarar verir, şeriat getirecekler, oy çalıyorlar” bahanelerinin vesayetinden kurtarıp, cidden de bahaneliğini ortaya çıkarmasından; ana muhalefet lideri olunca, iktidarını demokratik yoldan kaybedeceği, 22 yıl sonra nihayet anlaşılan Erdoğan karşıtlığı, nefretiyle beslenen muhalefet liderlerin de; partilerinde erkte kalmalarını sağladığından “aralarında anlaşıyorlar” imajını uyandıran kutuplaştırma siyasetini bitirmesinden; DOLAYI BİLE, Türkiye için bir dönüm, bir değişim noktası sayılacak 31 Mart 2024 yerel seçiminin kazanılması; bir gece, gökten vahiy inip, yüzyıllık “kapan kapana, götüren götürene” zihniyetinin “şak “ diye sırra kadem basmasını, etrafımızın da özgür bireylerle dolmasını da sağlayacak değildi ya.
Ki, bunca yıldır sorgulamayan “tıpış… tıpış”lar sayesinde, her daim hazır %25 oy’la onlarca milletvekili, belediye kazanma garantili işlerinde; güçlerini politika üretmektense, egemenliklerini kökleştirdikleri partide nepotizmi içselleştirdikleri “atama, atanma, makam” olduran – “gelen herhalde bu iktidardan daha kötü olamaz değil mi? Hem artık ne olacaksa olsun ‘la çıkış yolunu, İktidara seçim kaybettirmede, sendelettirmede bulan milyonların, psikolojisini okumaktan aciz– Genel Merkezdeki lüks odalarında koşullu “ne yaptılar Allah aşkına? seçime iki ay kalmıştı hala adayları, belirlememişlerdi, Lütfü Savaş olsun mu, olmasın mı kavgası veriliyordu. Ne çalışıldı da bu başarı hak edildi’ şaşkınlığını da yaşayacaklardan;
şayet MB para basarak ekonomide sahte bahar yaratmasaydı, muhtemelen kazanılacak 13.Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanacak zaferin; on ay sonraki yerel seçimde tezahürünü kendileri dahi tasavvur edememiş, beklememiş,
üstüne üstlük; İmamoğlu, Yavaş, Karalar gibi, büyük çoğunluğu 2019 yılında da aday gösterilmiş, aynı isimlerin belediye başkanlıklarını kazandığını görmezden gelip “ gitti, CHP şahlandı” nankörlüğünde; siyasi varlıklarını borçlu oldukları, oyları %1’ i bulmayan partilere –CHP’li adayların seçilme hakkını gasp ederek – onar, onar milletvekili hediye edilmesi dahil, her konuda mutabık kalarak; yirmi yıldır birlikte yönettikleri CHP’sinin, seçimlerdeki başarısızlıklarının sorumluluğunu üzerine yıktıkları Kılıçdaroğlu’nun ilmik, ilmik örerek tavına getirdiği, CHP’yi merkez sağda konumlandırmasının meyvelerinin toplandığı seçimin; başarısının CHP’li Oligarklara; Özel’e, Başarır’a , Ağbaba’ya, Bingöl’e, Taşçıer’e, Günaydın’a nasip eylenmesi, şanslarının yaver gitmesinden miydi?
Yoksa eşit yurttaşlık temelli medeniyete ulaşılmadığı müddetçe; sağ tandaslı 80 danışmanlı politik tercihlerinin, Troyalıların önderi aktolgalı Hektor’da olsa, ağzıyla kuş tutsa, Bozkurt işareti de yapsa, ötekiliğini sonlandırılmayacağını belki de fark edemediği hayal dünyasının bedelinin Piro’ ya ödetilmesi miydi ? Ne dersiniz ?
24.04.2024
Rukiye-Gülsen FEROĞLU